Birleşik Krallık’ın İskoçya Sorunu

Yusuf ERTUĞRAL

Yusuf Ertuğral

Dünya kamuoyu, son birkaç yıldan bu yana gündeminden hiç düşmeyen Ortadoğu’ya odaklanmışken kendini ana karadan Avrupa Kıtası’ndan ayrı görmüş ve görmekte olan Türkiye’de ‘İngiltere’ diye bahsedilen asıl adı Britanya veya Büyük Britanya ve Kuzey İrlanda Birleşik Krallığın gündeminin ilk sıralarında ise Avrupa Birliğinden ayrılma tartışmaları ve AB’deki geleceği tartışılmaktadır. İkinci en önemli tartışma konusu ise İskoçya’nın bağımsızlık talebi oluşturmaktadır.

İngiltere, İskoçya, Galler ve Kuzey İrlanda’dan oluşan, Büyük Britanya ve Kuzey İrlanda Birleşik Krallığı; 1973 senesinde Avrupa Birliği’ne üye olmuş ve üyeliğinin ilk yıllarından itibaren Eurosceptic  (Avrupa Şüpheciliği) ile bilinen AB üyesidir. Birleşik Krallıkta 7 Mayıs 2015’te yapılan seçimlerin galipleri Muhafazakâr Parti ve İskoç Ulusal Partisi olmuştur. Söz konusu bu sonuç Birleşik Krallık politikasını yeniden şekillendirecek ve geleceğine yeniden yön verebilecek sonuç ihtimallerini doğurmuştur. Başbakan Cameron liderliğinde Muhafazakar Partinin tek başına hükümet kurabilecek sandalye alması, vaat etmiş olduğu 2017 AB üyeliği referandumu güçlendirmişti. Diğer yandan 18 Eylül 2014 tarihinde İskoçya’nın Birleşik Krallıktan ayrılma yönünde yaptığı Bağımsızlık referandumu her ne kadar az bir farkla “hayır” cevabı çıkmış olsa ’da son seçimlerde İskoçların başarısı yeniden bağımsızlık istekleri canlandırma ihtimali bulunmaktadır. Bununla birlikte her iki durumu 2008 etkisini gösteren AB’deki EURO bölgesi ekonomik krizinin ağır etkileri Birleşik Krallık’ı etkilememiş gözükse de son seçim sonuçlarına etkileyip-etkilemediği konusunda tartışmaları alevlendirmiştir. Birleşik Krallık’ın AB ile olan ilişkilerinde gelecek dönemin ne şekilde belirleyici olacağı cevabı komplike bir duruma dönüşmüştür.

Başbakan Cameron aşırı sağı destekleyen 4 milyon seçmeni ve kendi partisindeki AB’den çıkma taraftarlarını konsolide etmek için ihtiyatlı bir politika sergilemeye çalışarak AB’nin reforma ihtiyacı olduğunu her platformda dile getirmekte ve çağrı yapmaktadır. Diğer yandan Mayıs 2015 seçimlerinde İskoçya Ulusal Parti SNP’ nin parlamentoda sayısını artırması 2014 İskoçya Bağımsızlık Referandumunda “hayır” çıkmasından rağmen bir sene sonra tekrar gündeme gelmesi iç politikada Cameron’ u sıkıştıran diğer bir konudur. Zira İskoçya bağımsızlık yanlıları Avrupa Birliğinden ayrılacak Birleşik Krallık’ta kalmanın bir anlamının olmayacağını düşünmekte. İskoçya’nın sıklaşan bağımsızlık taleplerin arkasında, Britanya Adalarının kuzeyinde bulunan ve Kuzey Denizi olarak anılan bölgede 1969 yılında petrol ve doğal gaz yatakları bulunmasının da etkisi büyüktür. 1970’li yıllardaki petrol krizinin de etkisiyle bu alanlar işletilmeye başlanmıştır. Daha önce önemli ithalatçı olan Britanya, 1980 yılına gelindiğinde petrol ihraç eder hala gelmiştir. Daha sonra buradan elde edilen doğal gaz ısıtmada kömürün yerine almıştır. Petrolün bulunması İskoç politikasını da etkilemiştir.

Başbakan Cameron’u iç politika ’da zorlayan diğer bir konu aşırı sağ’ın temsilcisi UKİP‘in etkin kullandığı işsizlik ve göçmenlik söylemlerine karşı muhafazakar parti olarak konsolide etme çabasıdır. Birleşik Krallığın ekonomisi incelendiği zaman 2008 ekonomik mali krizden başarılı çıktığı gözlenmektedir. Ancak bu görünen imajı biraz irdelendiğinde başka bir boyutla karşılaşılmaktadır. (bkz. 2008 Krizin Birleşik Krallıktaki Seyri )

Birleşik Krallık Euro alanın dışında olmasına rağmen kıta Avrupa’nın 2008 başlayan ekonomik krizden etkilenmiştir. Ekonomik istikrarsızlık ekonomik milliyetçilik ve belki de siyasi milliyetçiliği arttıracak potansiyele sahip olduğunu İskoçya örneğinde görmekteyiz.

Mayıs 2014 seçimlerinde ağır bir yenilgi alan İşçi Partisi oy kaybettiği İskoçya’da oylarını yüksek miktarda artıran İskoç Ulusal Partisi (SNP), parlamentoda İskoçya’ya ayrılan 59 sandalyenin 56’sını kazanmıştır.  İşçi Partisi eski lideri Ed Miliband  “İskoçya’dan yükselen milliyetçiliğin partilerini alt ettiği” şeklindeki açıklaması ekonomik istikrarsızlığın “ekonomik” ve “siyasi milliyetçiliğin” Birleşik Krallıkta gündeminden düşmeyen iç politik sorun haline dönüşmüştür.

24 Kasım 2015 Independent [i] gazetesinin manşetine taşıdığı bir kamuoyu araştırmasına göre İngiliz halkının çoğunun ülkelerinin AB’den ilk kez AB’den ayrılması gerektiği sonucu çıktığını belirtmektedir. İngiltere’nin AB’den ayrılmasına destek verenlerin oranı yüzde 52’dir. Bu oran uzun süre yüzde 45’te kalmış, son araştırma öncesi geçen ay özellikle mülteci krizinin de etkisiyle yüzde 47’ye yükselmiştir. Independent çıkan sonucun, “kamuoyunun AB’nin göç krizini kaygıyla izlediği” şeklinde görüleceği yorumunda bulunmaktadır.

Son olarak Başbakan Cameron, Birleşik Krallığın AB üyeliği ile ilgili olarak en geç 2017’de referanduma gitme sözü vermiştir. Şu ana kadar Birleşik Krallığın önemli iç politika sorunları olarak, işsizlik, göç, ekonomi kriz ve bunların tetiklediği İskoçya bağımsızlık talebi ve tüm bunları fırsat bilerek popülist söylemlere taşıyan aşırı sağ UKİP gerçeği karşısında Başbakan David Cameron hem kendi iç politikasında hem de AB’ye karşı ihtiyatlı bir politika izlemek için ciddi bir efor sarf etmesi gerekecektir.  AB’de ayrılacak olan Birleşik Krallık sonrası başta İskoçya olmak üzere AB’deki diğer ayrılıkçı etnik gruplarını tetikleyecektir. Zira Eylül ayında İspanya’nın Katalonya bölgesinde yapılan seçimleri, bağımsızlık yanlısı partiler kazanmıştı. Ayrıca Belçika’da Flamanlar ile Valonlar kopuş noktasındadır.

Avrupa Komisyonu eski Başkanı Barrosa, AB’ne üye herhangi bir devletten ayrılan herhangi bir yeni bağımsız devletin AB’ni üyesi sayılmayacağını ve üye olmak için başvuru yapması gerektiğini belirtmişti. Bundan dolayı Katalanlar, İskoçlar, Flamanlar artık bağlı oldukları ülkelerin parçası olmak istememekle beraber  AB üyesi olmaktan çıkmak da istememektedir. Başta İskoçya olmak üzere diğer  bölgelerin kopuşlarını durduran ve yeniden düşünmeye sevk eden AB üyesi bir ülkeden ayrılmaları durumunda AB’yle ilişkilerinin kopacak olmasıdır.

AB varlığı hem birleştirici olarak hem de İskoçya örneğinde olduğu gibi ayrıştırıcı bir özelliği ortaya çıkmaktadır. AB yapısının varlığı sayesinde Birliği oluşturan ülkelerin bölünmeleri halinde uğrayacakları dezavantajları minimuma ineceği hesap edilmektedir. Aslında böyle bölünmeler normal halkın yaşamında pratikte pek fazla bir şey ifade etmeyecektir. Yine bulundukları yerde ve alıştıkları yaşam tarzıyla yaşamaya devam edeceklerdir.  Fakat asli bir AB üye ülkesinden ayrılışı, Avrupa Birliği bütünleşme idealini son erdirerek zincirleme bir tepkiye neden olabilir. 18 Eylül 2014’de İskoçya’nın bağımsızlık referandumunda her ne kadar “hayır” cevabı çıkmış olsa da verdiği mesaj AB üye yanlısı İskoçların İngiltere’nin AB dışında kalması durumunda bağımsızlık konusunda taleplerini yenileyeceklerdir bu sadece Birleşik Krallığın sorunu olarak kalmayarak diğer AB üye devletlerinin azınlıklarında da bir etki yaratacağından Avrupa’nın bütünleşmesini sekteye uğratacaktır.

 

[i] He wants to leave the majority of the British EU,

http://www.independent.co.uk/news/uk/politics/eu-referendum-majority-of-public-now-wants-a-brexit-poll-reveals-a6745561.html

 

Total
0
Shares
Previous Post

Liberal Avrupa ve Sosyal Avrupa Tartışması Gölgesinde Avrupa’da Aşırı Sağın Yükselişi

Next Post

Britanya Ne Kadar Demokratik? “Liberal Demokratların Birleşik Krallıktaki Mücadelesi”

Related Posts