Liberal Milliyetçilik “Kürdistan Halkı İçin Özyönetim Talebi ve İskoçya Karşılaştırması”

Yusuf ERTUĞRAL

Yusuf Ertuğral

 

 

Giriş

 

Özgürlükleri korumak adına güçlü bir hukuk ve adalet kurumuna ihtiyaç varken, feodalizmi bitmemiş aşiret vs. mensubiyetinkilerden yurttaşlığa tam olarak geçmemiş bir toplum fertlerine liberalizm iyi gelir mi? Yoksa bu ortaçağ kurumları liberalizmin özgürlüğünden faydalanıp güçlenir mi? Özetle bu yapıların genelde devletçi yaklaşımlar ile çözülmeye çalışılması söz konusu. Liberalizm ile bu güçlü yapılar çözülecek midir? Çözülmeyecekse fert hürriyetinin önünde bu yapılar varken birey özgürlüğü nasıl sağlanmış olacak?

Milliyetçiliğin bugünün kültürel Avrupa tasavvurunda kesiştiği noktada Katalan, Bask, İskoç, Kuzey İtalya, Flaman, Korsika bölgeciliği ivme kazanmaya başlamıştır. Avrupa içinde kendi bölgesel kimliğini yaşamak isteyen, kriz dönemlerinde geleneklerinden daha fazla sarılma eğilimi gösteren halkın ısrarlı talepleriyle karşılaşmaya başlanmıştır. Yeni talepler yeni yanıtları gerekmektedir.[1]

En yakın örnek olarak 27 Eylül 2015 ‘de İspanya’nın Katalonya bölgesinde yapılan ve referanduma dönüşen yerel seçimleri, bağımsızlık yanlısı partiler kazanmıştır. Dört partinin birleşmesiyle oluşan bağımsızlık yanlısı ittifak “Junst pel Si” (Evet için Birlikte) yüzde 39.57 oyla ilk sırada yer aldı ve 135 üyeli Katalonya Parlamentosu’nda 62 sandalye kazanmıştır. İttifak yüzde 8.21 oyla 10 sandalye çıkaran sol eğilimli Halk Birliği Adaylığı Partisi ile birlikte parlamentoda çoğunluğu elde etmiş oldu. Junts pel Si, seçimi kazanması durumunda 18 ay içinde tek taraflı bağımsızlık sözünde bulunmuştu.[2]

Diğer en önemli gelişme bundan tam bir yıl önce Avrupa kamuoyunda büyük etki yaratan İskoç bağımsızlık kampanyası 18 Eylül 2014 tarihinde gerçekleştirilen referandumda bağımsızlık karşıtlarının kazanmasıyla yeni bir sürece girmiştir. Referanduma katılım yüksek olurken ve kayıtlı İskoç seçmenlerin yüzde 84’ü, yani 3 milyon 619 bin 915’i sandık başına gitmiştir. 32 bölgedeki 2 milyon bin 926 seçmen Birleşik Krallık ile birlikten yana, 1 milyon 617 bin 989 seçmen ise ayrılıktan yana oy vermiştir.[3] Bu referandumla birlikte her ne kadar bağımsızlık taraftarları kaybetmiş olsa da, oy oranları meselenin Büyük Britanya’da ayrılmanın ötesinde İskoçya’ya yönelik merkezi, İngiliz siyasetinin değişmesine dönük olduğunu göstermiştir.[4]

Yakın zamanda söz konusu bu gelişmeler şüphesiz Türkiye’nin iç politik gündeminde yansımaları gözlenmeye başlanmıştır. Bu makalede Kürdistan halkının özyönetim talebinin Birleşik Krallık’ın dört ulusundan biri olan (Galler, İngiltere, Kuzey İrlanda) İskoçya üzerinden karşılaştırılması ve odaklanmasının üç nedeni bulunmaktadır. Bunlardan ilki liberal demokratik değerler ve onları temsil eden kurumların büyük çapta Batı Avrupaları da dâhil olmak üzere gelişip derinleşmesindendir. Nitekim Avrupa Birliği bu temellerin üzerine kurulmuştur. İkinci neden ise son gelişmelerin gösterdiği gibi Batı Avrupa ülkelerin belli olmayan bir siyasi radikalleşmede doğru gidişatta olduğu gözlenmektedir.

Üçüncü en önemli neden ise Terör örgütü PKK’nın Kandil’deki lideri Murat Karayılan altı sene önce İngiliz Times[5] gazetesindeki demecinde “Kürt Parlamentosu karşılığında savaşı sona erdirme” önerisinde bulunmuştu. PKK lideri Karayılan, “İngiltere’nin İskoç halkına kendi parlamentolarını vererek, İskoçların iradesini kabul ettiğini, kendilerinin de Türkiye’den aynı şeyi istediklerini” söylemişti.

Dönemim Dışişleri Bakanı Ahmet Davutoğlu böyle bir öneriye cevap bile vermek istemediğini, İngiliz Dışişleri Bakanı David Miliband ile düzenlediği basın toplantısında;[6] “Doğrusu buradan bu tür açıklamalara cevap verme niyetinde değilim, doğru da değil. Türkiye’nin anayasal sistemi içinde şu anda zaten bütün vatandaşları eşit bir şekilde, bütün haklarından eşit bir biçimde istifade etmekte ve oturmuş bir parlamenter sistemimiz var. Dolayısıyla bunların bu düzeyde bugün tartışma konusu yapılması doğru değil. “açıklamasında bulunmuştu.

 

Özerklik Nedir?

Özerkliğin genel olarak kabul edilmiş bir tanımı yoktur ve araştırmacılar ve politikacıların arasında siyasi özerkliğin kamu ve anayasal hukukun bir konsepti olarak tam olarak, ne anlama geldiği konusunda tam bir mutabakat yoktur. Özerklik, bir bölgenin kültürel ve etnik karakterini korumayı ve bölgesel demokratik özyönetimin başlıca boyutunu sağlamayı amaçlayan iç yetki paylaşımının bir aracı olarak tanımlanabilir. Özerklik, açıkça tarif edilmiş bir bölgeye, sadece merkezi devlete arta kalan sorumlulukları bırakarak, bu amaca uygun olan belli minimum miktarda bir yetkinin sürekli bir şekilde transfer edilmesinden oluşmaktadır. [7]

 

Ne siyasi pratikte ne de akademik literatürde yetki paylaşımının çeşitli araçları arasında açık bir ayrım yoktur. Gerekli tüm kriterleri karşılayan ve resmi olarak “özerk” olarak adlandırılan her bölge de gerçek bir özerklik değildir. Diğer yandan, farklı devletlerdeki bir dizi bölge, hukuksal kritere göre özek olmalarına rağmen “özerk” terimini kullanmaktan kaçınırlar. Bugün dünyada hangi özerk bölgelerine karar vermek için (Avrupa ve Güney Asya’da) objektif ve bilimsel temele oturan kriterlerin halen oluşturulmayı beklemektedir. Ruth Lapidoth tanımlayıcı kriter seçildiği zaman, devletin üç klasik unsurlarından (toprak, halk ve hükümet tarafından kontrol) başlanması gerektiğini önermektedir. [8]

Toprağa dayalı özerklik, sade bir anlamda sadece yerel yapıların idari yetkilerini kapsamamaktadır. Aynı zamanda, merkezi devlet kurumlarından bağımsız olan ve bazı temel alanlarda minimum yasama yetkisine sahip yerel olarak seçilmiş bir yasama meclisinin bu yasamayı söz konusu özerk topraklarda uygulayan seçilmiş bir yürütmenin de varlığını gerektirir. [9]

İskoç Parlamento Modeli ve Bağımsızlık Referandumları

PKK terör lideri Murat Karayılan’ın gündeme getirdiği İskoçya modeli ne anlama gelmektedir. Britanya’nın kuzeyinde bulunan İskoçya, 17. yüzyıla kadar bağımsız bir devletti. 1707 yılında İngiltere Krallığı’yla birleşti. Birleşik Krallık kurulunca, İskoçya Parlamentosu dağıtıldı ve tüm yetkiler Birleşik Krallık Parlamentosu’na devredildi. Ancak hukuki sistem ve kilise dâhil olmak üzere birçok kuruluş İngiltere’den ayrı olarak işlemeye devam etti. İlerleyen zaman içinde İskoçlar yeniden bağımsızlık arayışına girdi. 1979’da ilk referandum yapılmıştır. Kuzey Denizi’nde petrol bulunmasından sonra gündeme gelen bu oylamada, bağımsız parlamento kurulmasına İskoç halkının sadece yüzde 33’üne yakın bir kısmı “evet” dedi. 18 yıl sonra, 1997’de gerçekleşen ikinci referandumda, İskoçlara iki soru yöneltildi. İlki “İskoçya bağımsız parlamentoya sahip olmalı mı?” ikincisi “İskoç Parlamentosu’nun vergileri değiştirebilme gücü olmalı mı?” İskoç halkı her iki soruya da ciddi çoğunlukla “evet” yanıtını vermiştir.[10]

Gelişmelerin ardından 1999 yılında, 129 üyeli İskoçya Özerk Parlamentosu kurulmuştur. Özerk parlamento, sağlık, eğitim, yerel yönetim, sosyal hizmet, vergi, ekonomik kalkınma gibi alanlarda yasama yetkisine sahiptir. Buna karşın, savunma, maliye ve dış politika konularında kararlar halen İngiliz Parlamentosu tarafından verilmektedir. Ayrıca Birleşik Krallık Parlamentosu, İskoçya Parlamentosunu dağıtma yetkisine sahiptir. İskoçya’ya, sınırlı da olsa, vergi toplama hakkı da verildi. Başbakan, yerine “İlkbakan” tarafından yönetilen İskoç hükümeti halen, sınırlı alanlarda kendi başına karar alabilmektedir.

 

18 Eylül 2014 tarihinde gerçekleşen İskoçya Referandumunda bağımsızlığa %44.7 “evet” oyuna karşılık %55.3 “hayır” oyu çıkmıştır. “Hayır” oylarının güçlü bir oran yakalamasına rağmen referandumun İskoçya’nın bağımsızlığı ile sonuçlanmaması bağımsızlık konusunu İskoçya’nın gündeminden düşürmemiştir. Bu da Britanya’da iç politikayı ciddi olarak etkilemeye devam etmektedir. Zira Büyük Britanya’nın 2017 yılında AB ile ilişkilerini gözden geçireceği ve AB üyeliği konusunda “Tamam mı devam mı” şeklinde bir karar vereceği ayrı bir referandumun düzenlenmesinin öngörüldüğü gündemden düşmemektedir. 2017’de Birleşik Krallık AB’den ayrılma yönünde bir karar verildiği takdirde, AB’den ayrılmayı düşünmeyen İskoçları bu defa Birleşik Krallık bünyesi içinde tutabilmek mümkün olamayacaktır. Şartların oluştuğu takdirde İskoçya’nın Birleşik Krallık ‘tan ayrılmak konusunda çok daha kararlı davranacağı açıktır.[11]

Referandumun birinci yılında İskoçya için yeni bir referandumun kaçınılmaz olduğu gözlenmektedir.[12] İskoçya Birleşik Krallık ‘ta kalma yönünde ve anket verileri yeni bir referandumun bu sonucu değiştireceği yönünde gözükmektedir. [13]

İskoçya’nın özerk parlamentosu kurulmasına rağmen İskoçya’da bağımsızlık talepleri artmış durumdadır. İskoçlar, parlamentosunun yetkilerinin artmasını, büyük çoğunluğu bölgenin tam bağımsız olmasını istemektedir. 2004 yılında yapılan bir araştırma ise, İskoç halkının yüzde 66’sının İskoçya Parlamentosu’nun yetkilerinin artırılmasından yana olduğunu ortaya koymuştur. [14]

 

Milliyetçilik

Günümüzdeki milliyetçilik trendleri siyasal ve toplumsal boşluklar, ekonomik çöküş devreleri ve büyük çalkantılar, toplumda bireyler ve gruplar için milliyetçi ideolojiyi karşı konulmaz bir cazibe alanı haline getirmiştir. Fransız devriminden bu yana yakın yüzyılda Orta Avrupa, Balkanlar, eski Sovyetler Birliği ve dünyanın diğer bölgelerinde meydana gelen gelişmeler bu iddiayı desteklemektedir. Milliyetçilik, Alter’in de ifade ettiği gibi kaygı verici olaylar karşısında bağımsızlık, eşitlik kendi kaderini belirleme yönündeki umutları uyandırmamıştır.[15]

 

Milliyetçiliğe yöneltilen eleştirilerin temelinde yatan en önemli neden, milliyetçiliğin tabiatı gereği bir ‘çatışma’ ideolojisi olduğudur. Söz konusu eleştirilere göre milliyetçilik “biz” ve “öteki” gibi iki toplumsal öznenin karşıtlığından beslenmektedir. “Biz”i “öteki” ne düşmanlık esasınsa tanımlamaktadır. Bu doğrultuda milliyetçilik, savaşla özdeş tutulmaktadır.[16]

Milliyetçiliğin günümüzde etkin olmasını sağlayan nedir? Neden milliyetçilik gücünü ve etkisini kayıp etmez? Bu soruların yanıtı milliyetçiliğin her gün yeniden üretilmesinde saklıdır. Bunun en temel nedenlerinden biri olarak ‘makro’ yapıların ‘mikro’ düzeyde, yani gündelik ilişkilerde üretilmesidir. Sistemin bir tanımı da bireyler ya da gruplar arasındaki toplumsal ilişkilerin düzenli ve rutin bir şekilde üretilmesidir. Sistemin bir tanımı da bireyler ya da gruplar arasındaki toplumsal ilişkilerin düzenli ve rutin bir şekilde yeniden üretimidir. [17]

Bu bakış açısına göre, milliyetçiliği açıkça dile getirilen üstünlük söylemleriyle, ırkçı bakış açılarıyla, etnik gruplar arasındaki sürtüşmeleri, çatışmaları körükleyen ‘ben-merkezci’ ideolojilerle sınırlamak sağlıklı bir bakış açısı değildir. Milliyetçilik gündelik, sıradan dikkat çekmeyen düşünceleri, tutumları, önyargıları da içerir. Milliyetçi söylemlere, belirli bir frubun egemenliğini sürdürmesini sağlayan tüm yapılarda, kurumlarda, süreç ve politikalarda rastlamak mümkündür. Söz konusu bu sonuçlar milliyetçiliğin gündelik hayat boyutunu önemli bir hale getirmektedir. [18]

 

Liberal Milliyetçilik

Liberal milliyetçiliğin kavramın dayanak noktası ahlâken savunulabilir milliyetçilik biçimleri ile ahlâken savunulamaz milliyetçilik biçimleri arasında ayrım yapmamız gerektiği düşüncesidir.[19] Liberal milliyetçilik Avrupa liberalizminin klasik biçimi olarak görülebilir. Liberal milliyetçiliği Fransız Devrimi’ne kadar götürmek mümkün olduğu gibi birçok değerini de içermektedir. 19.Yüzyıl ortası Avrupası’nda, milliyetçi olmak liberal, liberal olmak da milliyetçi olmak anlamına gelmiştir. Örnek olarak 1848 Devrimleri ulusal bağımsızlık ve birlik mücadelesiyle, sınırlı ve anayasal yönetim talebini birbiriyle kaynaştırmıştır. İtalyan milliyetçisi ve liberal cumhuriyetçi havarisi olarak kabul edilen Guiseppe Mazzini tarafından ifade edildiği şekliyle, İtalyan ulusal akımının ‘Risorgimento’ ( yeniden doğuş) milliyetçiliğinde ifade edildiğini görmekteyiz. Benzer ilkeleri, 19.Yüzyıl’ın başında Latin Amerikan bağımsızlık hareketini yöneten ve İspanyolların Hispanik Amerika’dan çıkarılmasına yardımcı olan Simon Bolivar /1783-1830) tarafından benimsenmiştir. Liberal milliyetçiliğin belki de en belirgin örneğini Amerikan Başkanı Woodrow Wilson’un ‘Ondört Prensip’ inde görebiliriz. 1918’de hazırlanmış ve Versailles Antlaşması (1919) le uygulanmış olan köklü sınır değişikliklerinin taslağını sağlamıştır.[20]

Milliyetçilik bünyesindeki kültür ve politika ilişkisin de yanlış kavranması söz konusudur. Milliyetçilik, kültürel ayağın siyasal ayakla uyumlu hale getirilmesi gerekli kılan tek biçimli ilkeye indirgenemez. Bu ilke yalnızca diğer son derece önemli milliyetçi ilkelerinin gözden kaçmasına neden olmakla kalmayarak aynı zamanda herhangi bir milliyetçiliğin gelişiminin, o cemaatin kendi kültürel ve ahlaki canlanışının siyasal mobilizasyon ve üyelerin hür iradesiyle yakından ilişkilendirilmesine dayandığı gerçeğini kavrama konusunda başarısız olur.[21]

Ayrıca her milliyetçi hareket de kendi milletinin bir devlete sahip olmasına öncelik tanımış değildir. Katalan, İskoç ve Flaman milliyetçilerinin çoğu çokuluslu bir devlette özerklik ve kültürel eşitlik meselesine (her ne kadar aralarında tam bağımsızlık isteyen milliyetçiler olmuşsa da) tam bağımsızlıktan daha fazla ilgi göstermişlerdir. [22]

Geleneksel olarak en merkezi üniter devletten birisi olan Birleşik Krallık, yetki devrini kabullenmede biraz yavaş davranmıştır. 1960’ların sonlarında İskoç ve Galler milliyetçilerinin yeniden uyanışı yetki devrini siyasal öncelikleri arasında yer almış hatta 1978’de ve tekrar 1979’da azınlık İşçi Hükümetinin başarısız yetki devri tasarılarına neden olmuştur. Ancak yetki devredilmiş organlar 1999’a kadar tesis edilememiştir. İskoç Parlemontesu bir poundda üç peniye kadar vergilerini artırmaya ve azaltma yetkisini içeren vergi çeşitlendirme gücü ve dâhili siyaset meselelerinde birincil yasama yetkisiyle donatılmış en geniş ve en güçlü [yetki devredilmiş] organıdır. Bununla birlikte, anayasal meseleler, savunma, dış ilişkiler, ulusal güvenlik ve AB ile ilişkiler Westminster Parlamentosu’na ait olmayan devam etmektedir.[23]

Yetki devrini savunucuları özellikle İskoçya ve Galler’e belli bir miktar “kendi kendini yönetme’nin verilmesiyle, ayrılıkçı milliyetçilik tarafından yaratılan çözülme baskılarının azaltılacağını ve bunun çok-uluslu Birleşik Krallık devletini pekiştirmeye devam edeceğini ileri sürmektedirler. Diğer yandan eleştirmenler yetki devrinin Birleşik Krallık’ın nihai dağılışına sebep olacağı uyarısında bulunmakta ve İskoç Ulusal Partisi (SNP) ve temsil edenler bunu bilhassa ümit etmektedir.[24]

Bununla birlikte Birleşik Krallık’da yetki devri, İskoç, Galler ve Kuzey İrlanda organları anayasal olarak kök salmamış olmakla birlikte halk meclislerinin referandumumlar sonucunda kuruluyor olması nedeniyle demokratik meşruiyete sahip olması ve böylelikle siyasal olarak kök salmış olması anlamında zaten ‘yarı-federal’ bir özelliğe sahiptir. Bunun yanı sıra Birleşik Karalık’taki yetki devrinin asimetrik doğası yetki devredilmiş organların güçlerinin birbirini kilitlemesine yol açabilecek dinamik baskılar oluşturmaktadır. Galler ve Kuzey İrlanda meclisleri İskoç Parlamentosu’nun güçlerine özenecekler ve bu da İskoç Parlamentosu’na üstün statüsünün sürdürmesi için bir teşvik olacaktır. Daha da önemlisi, yeni yasama organları siyasal ve yurtsever bağlılıkları odağı olarak hizmet etmeye başladığı ölçüde yetki devri, Birleşik Krallık devletinin ülke bütünlüğünün altında yatan kırılgan ‘Britanyalık’ hissini daha da zayıflatabilir [Bu olgu] belki de federalizme yönelik baskıları ve bazılarının uyardığı üzere, devletin çöküşünü karşı koyulmaz bir duruma getirebilir. [25]

 

Kürdistan Halkı İçin Özyönetim Talebi

Amerikan Los Angeles Times gazetesinde yayımlanan bir yazıda [26] Kürdistan Bölge Başkanı Mesud Barzani’nin bir süre önce Kürdistan Parlamentosu’nda bağımsızlık referandumu startını verdiğini belirterek,’’Dünya’da şimdi 3 bölge bağımsızlık için referandumu tartışıyor, Kürdistan, Katalonya ve İskoçya’’ yorumunda bulunmuştu.  Giderek artan sayıda görüşe göre, İskoçya’nın bağımsızlığı bir etki yaparak etki alanı olarak Türkiye ve Irak’taki Kürtler de dâhil edileceği yönündedir. [27]

Olası İskoçya’nın bağımsızlığı kazanması Türkiye’yi ve Güneydoğu Anadolu bölgesini nasıl etkileyecektir? Avrupa’daki ve İskoçya’daki ayrılıkçılık, zenginliği paylaşmamak üzerine kuruludur. Ayrılmak isteyenler, ayrıldıktan sonra daha zengin olacaklarına inanmaktadırlar. Oysa Türkiye’nin Güneydoğu Anadolu’su, Türkiye’den ayrılması durumunda ekonomik olarak büyük bir çöküş yaşayacaktır. Türkiye’deki bölücü hareket, Avrupa’dakilerden farklı olarak ekonomik rasyonaliteden mahrumdur.

Güneydoğu Anadolu’nun Kuzey Irak ile birleşmesi ve Suriye’nin kuzeydoğusundaki bölgenin de buna eklenmesi, ekonomik rasyonaliteyi sağlamayacaktır. Diğer önemli bir gerçeklik Barzani ve Talabani’nin paylaştığı Kuzey Irak petrollerine Kerkük petrolleri eklense dahi, nüfusun bir anda olağanüstü artmasından dolayı, ekonomik çöküş ağır olacak, uzun vadede de sadece petrol üzerinden bölge nüfusunu beslemek mümkün olmayacaktır. Bütün bu gerçeklere rağmen İskoçya’nın bağımsızlığının estireceği rüzgâr  “meltem”  şeklinde Türkiye üzerinde de etki yaratacaktır.[28]

Bu noktada Türkiye’deki rejim şeklinin liberal bir dönüşüm göstermesi önem kazanmaktadır. Bu dönüşüm, sadece Türklerin değil Kürtlerin de kendi bireysel özgürlük alanlarını koruyabilecekleri bir siyasi sistem müjdeler. Dolayısıyla, milliyetçi söylemlerin ayrılıkçı ve şiddete başvuran doğası ortadan kaybolabilir. Ne var ki, liberal milliyetçiliğin bu iyimser tavrına karşı yönetilen eleştirileri de görmezden gelemeyiz.

İlk olarak, liberal milliyetçiler naif ve romantik olmakla itham edilebilir. Onlar, milliyetçiliğin ileri ve özgürleştirici tarafını görmektedir; bu düşüncede olanlar hoşgörülü ve rasyonel milliyetçiliktir. Bununla beraber, liberaller bazen de milliyetçiliğin daha karanlık yönünü görmezlikten gelebilmektedirler. Daha doğrusu liberaller, milliyetçiliği evrensel bir ilke olarak görmekte fakat onu savaş zamanında insanları neredeyse ulusların davasında âdil olup olmadığını ayırt etmeksizin savaşmaya, öldürmeye ve ülkeleri için ölmeye ikna edebilecek olan duygusal gücünü daha az anlamaktadırlar. Böyle bir bakış ‘benim ülkem, haklı veya haksız’ şeklideki savunmada ifadeleri yerini bulmaktadır.

İkinci olarak, liberal milliyetçiliğin bir ulus-devletler dünyasını inşası ederken yanlış bir tasavvura kapılmasıydı. Örneğin Avrupa haritasını büyük parçalarının yeniden çizildiği Wilsoncu milliyetçiliğin hatası, ulusların ayrı coğrafi bölgelerde uyumlu yaşadıklarını ve devletlerin herhangi bir sınır çatışması yaratmayacak şekilde kurulabilecekleri varsaymaktaydı. [29]

Dolayısıyla, kimliklerin ve toprak kavramının hale baskın bir şekilde insan ve grup davranışlarını etkilediği bir dünyada yaşıyoruz. Bu durum, aynı ülkede yaşayan farklı kimlik grupları arasındaki siyasi ilişkileri de etkiliyor ve bir çatışma potansiyelini her daim içinde barındırıyor. Ne var ki, her sorunun kendi iç dinamiği olmasın rağmen, liberal rejimlerin bu iç çatışma ihtimalleriyle uğraşırken daha az çatışma ürettiği iddia edilebilir. Liberal milliyetçilik, bütün sorumları çözmese de sorunların çözümü aşamasında yaşanması muhtemel şiddet sarmalını önleyebilmesi açısından bir çözüm önerisi getirebilir. İskoçya sorunu ile Kürt sorununun şu günlerde hangi zeminde çözüme kavuşturulduğuna bakmak bile bu açıdan önemli olacaktır.

Yusuf ERTUĞRAL

[Bu makale Liber+ Dergisi için hazırlanmıştır. Yıl:01, Sayı:06 / Kasım-Aralık 2015/ Yayınlanmıştır.]

 

 

 

Notlar

 

[1] Zeynep Atikkan, Avrupa Benim Batı Avrupa’da Aşırı Sağın Yükselişi, Metis Yayınları,2014, s.57.

[2] ‘Katalonya’da bağımsızlık sesleri: Zaferimizi tanıyın’ 29.09.2015, Taraf Gazetesi, s.3.

[3] ‘İskoçya bağımsızlık referandumunda “hayır” çıktı’, (2014).

http://www.bloomberght.com/haberler/haber/1630021-iskocya-bagimsizlik-referandumundan-hayir-cikti

 

[4] Sezgin Mercan, (2014). ‘Bağımsızlık Niyetinden Bütünlük Tercihine İskoçya Referandumu’ 21.Yüzyıl Türkiye Enstitüsü Dergisi, (Ekim 2014), (Sayı:70), s.7.

[5] Anthony Loyd ve Qandil Mountains, PKK leader offers Turkey an olive branch to end war,                                     http://www.thetimes.co.uk/tto/news/world/europe/article2600025.ece

 

[6] ‘Davutoğlu’na Karayılan Sorusu’,                                                                                 http://www.haber7.com/siyaset/haber/406479-davutogluna-karayilan-sorusu

 

[7] Thomas Benedikter, Etnik Uyuşmazlığın Özyönetimle Çözümü, çev. Necat Ayaz, Aram Yayınevi, 2013, s.23.

[8] A.g.e., s.24.

[9] A.g.e., s.23.

[10] ‘İskoç modeli nedir?”,                                                                                                                    http://www.ntv.com.tr/dunya/iskoc-modeli nedir,ZNvTz2rMu0yuNV4HVSdGuw

[11] A. Ünal Çeviköz., (2014). ‘İskoçya’daki bağımsızlık referandumu Türkiye’yi neden ilgilendiri?’ Radikal Gazetesi, http://www.radikal.com.tr/yeni_soz/iskocyadaki_bagimsizlik_referandumu_turkiyeyi_neden_ilgilendirir-1213385

[12] Mark Diffley, ‘Scottish referendum revisited: Is an independent Scotland becoming inevitable?’ http://scotland-us.com/scottish-referendum-revisited-independent-scotland-inevitable/

[13] KC Morgan, ‘Scotland Independence: 53% In Poll Support Leaving The U.K.’,                     http://scotland-us.com/scotland-independence-53-poll-support-leaving-u-k/

[14]  ‘İskoç modeli nedir?”,                                                                                 http://www.ntv.com.tr/dunya/iskoc-modeli nedir,ZNvTz2rMu0yuNV4HVSdGuw

[15] Peter Alter (Ed.) Nationalismus (GmBH&Co.KG, München, 1994), Aktaran: Y.Furkan Şen, Globalleşme Sürecinde Milliyetçilik Trendleri ve Ulus Devlet, Yargı Yayınevi, 2004, s.252.

[16] Y.Furkan Şen, Globalleşme Sürecinde Milliyetçilik Trendleri ve Ulus Devlet, Yargı Yayınevi, 2004, s.252.

[16] Özkırımlı Umut, Milliyetçilik Kuramları Eleştirel Bir Bakış, Doğu Batı Yayınları, 2008, s.286-287.

[17] A.g.e., s.286-287.

[18] A.g.e.,, s.286-287.

[19] Özkırımlı Umut, Milliyetçilik Üzerine Güncel Tartışmalar Eleştirel Bir Müdahale, çev. Yetkin Başkavak, İstanbul Bilgi Üniversitesi Yayınları, 2010, s.88.

[20] Andrew Heywood, Siyaset, Adres Yayınları, çev. Mete Yıldız ve Bican Şahin, Adres Yayınları, 2012, s.157.

[21] Anthony D. Smith, Küreselleşme Çağında Milliyetçilik, çev. Derya Kömürcü, Everest Yayıncılık, 2002, s.8

[22] Anthony D. Smith, Milli Kimlik, çev. Bahadır Sina Şener, İletişim Yayınları, 2009, s.122.

[23] Andrew Heywood, Siyaset, Adres Yayınları, çev. Mete Yıldız ve Bican Şahin, Adres Yayınları, 2012, s.226.

[24] A.g.e. , s.226.

[25] A.g.e. , s.227.

[26] ‘Kurdistan, Scotland and Catalonia: They just want to be free, or do they?’, http://www.latimes.com/opinion/op-ed/la-oe-0717-barkey-kurdistan-scotland-catalonia-20140717-story.html

[27] Joost Lagendijk, İskoçya, Kürtler için emsal değil,                          http://www.zaman.com.tr/yazarlar/joost-lagendijk/iskocya-kurtler-icin-emsal-degil_2243087.html

[28] Ümit Özdağ, ‘Bağımsız İskoçya ve Türkiye’ye olası etkisi’, http://www.yenicaggazetesi.com.tr/bagimsiz-iskocya-ve-turkiyeye-olasi-etkisi-32047yy.htm

[29] Andrew Heywood, Siyaset, Adres Yayınları, çev. Mete Yıldız ve Bican Şahin, Adres Yayınları, 2012. s.158-159.

 

Total
0
Shares
Previous Post

Birleşik Krallık Sağa Kayarken Muhafazakâr Parti ve İşçi Partisi’nin Geleceği

Next Post

Nergiz Özkural: “Rusya, AB’nin Siyasi Bir Aktör Olmamasını Kullanacaktır.”

Related Posts