Ukrayna Krizi’nin Avrupa Güvenliğine Olan Etkisi

 

By Ayşe Tuğçe SAMSUN

Ukrayna ve Rusya ortak bir tarihi ve kültürü paylaşmakta, ancak iki ülke arasındaki siyasi gerilim çok boyutlu ve uzun erimli olarak karşımıza çıkmaktadır.  Ukrayna’nın John Mearsheimer ve Stephen Walt’ın tanımıyla, NATO bloğu ve Rusya arasında yer alan tampon ülke olması, Rus doğal gazının taşınmasındaki kilit konumu ve Rusya dışında en çok Rus’un yaşadığı bölge olma özelliği göz önüne alındığında, ülkenin Rusya için stratejik önemi büyüktür. Ukrayna açısından ise Rusya, batı ile dengeli politikanın izlenmesi gereken bir aktör olmuş, AB yanlısı veya Rusya yanlısı başbakanlar bu dengenin korunmasına büyük önem vermişlerdir. Bu doğrultuda Batı yanlısı Yuşçenko ilk ziyaretini Rusya’ya gerçekleştirmiş, Rusya yanlısı Kuçma ise batı ile yakın ilişkiler kurmaya gayret göstermiştir. Ancak bu hassas denge her zaman korunamamıştır. Örneğin; Batı yanlısı Yuşçenko döneminde Putin Ukrayna’yı siyasi ve ekonomik bir krize sokmak için doğalgaz akışını durdurmuş, Rusya yanlısı Yanukoviç döneminde ise Yanukoviç’in AB ile Ortaklık Antlaşması imzalamayı reddetmesi üzerine kitleler yönetime karşı ayaklanmıştır.

 

Ukrayna’da siyasi atmosfer on yıllardır batı yanlısı gruplarla Rusya yanlısı gruplar arasında bir mücadele alanı olarak süregelmiştir. Doğu ve batı arasındaki bu gerilimin kaynağında ülkenin batı kısmının Avusturya-Macaristan; doğusunun ise Çarlık Rusya yönetimi altında yer almasının etkisi büyüktür. Batıda yaşayan Katolik Ukraynalılar kendilerini Avrupalı ve Ukraynalı olarak tanımlarken; doğuda yaşayan Ortodoks halk kendilerini Slav milletine mensup olarak ifade etmişlerdir (Sarıkaya, 2017). Batı Ukraynalılar Sovyet ordusunun özgürleştirici etkisini reddedip, Rusya’yı kendi anavatanları gibi görmezken, Doğu Ukraynalılar da AB üyeliğine ve Batı’ya karşı şüpheli bir tutum sergilemişlerdir. Batı’da artan milliyetçilik akımlarının aksine, Marksizm’in Sovyet varyantı Rus olmayan bütün milletleri etnik grup statüsüne indirgeyerek onların modern siyasi ve ekonomik yapılara uyum sağlayan milletler olarak var olmasını engellemişlerdir (Szporlauk, 1998). Gorbaçov döneminde izlenilen açıklık ve şeffaflık politikalarının milliyetçilik akımlarının yükselmesine izin vermesiyle Ukrayna’da milliyetçi halk hareketleri kendini göstermiştir. Rusya’nın, Batı’ya entegre olacağı   umutlarının etkili olduğu, SSCB’nin dağıldığı ilk yıllarda gerilim yok denecek kadar az olsa da Putin’in Rusya yönetiminin başına geçmesiyle Ukrayna’nın NATO üyesi olma ihtimali ve AB ile olan dirsek teması Moskova için rahatsızlık unsuru olmuştur.

 

Rusya’nın Kırım’ı ilhakına yol açan olaylar Yanukoviç’in AB ile Ortaklık Antlaşması’nı imzalamayacağını açıklamasıyla başlamıştır. Bunun üzerine ülke içindeki batı yanlısı halk son derece örgütlü bir biçimde hükümeti istifaya çağıran protestolar düzenlemiş, hareket AB bütünleşmesini destekleyen niteliğini vurgulamak için “Euromaidan” adını almıştır. Meydan hareketinde AB yanlısı kanat iktidara gelse de kriz sona ermemiş; Kırım, Donbass ve Odessa devrim sonuçlarına karşı çıkmıştır (Köroğlu & Satymova, 2021). Benzer bir şekilde Rusya’nın olayların akabinde gerçekleştirdiği Kırım ve Donbass bölgesine müdahalesine yerel destek en çok bu bölgelerden gelmiştir.

Eugene Chausovsky’ e göre; Rusya’nın bir bölgeye müdahalesinin gerçekleşmesi için beş şartın oluşması gerekmektedir.  Bunlar; tetikleyici unsurun oluşması, müdahaleye yönelik yerel desteğin yüksek olması, karşı askeri bir tepkinin zayıf olması ya da hiç olmaması, teknik fizibilitenin uygun olması ve müdahalenin ekonomik ve siyasi maliyetinin görece düşük olmasıdır (Chausovsky, 2021). Rusya’nın, Doğu Ukrayna’ya müdahalesinde bu beş şart sağlanmıştır. Tetikleyici unsur Meydan hareketi ile gelmiş, genel olarak müdahaleye destek düşük olmakla birlikte işgal edilen bölgelerde yerel destek şartı sağlanmıştır. Lojistik olarak Rusya’nın askeri birlikleri önceden Kırım’da bulundurması, Donetsk ve Luhansk bölgesine doğrudan erişiminin olması, buna ek olarak; Ukrayna’nın NATO üyesi olmadığı göz önüne alındığında karşı bir askerî harekât olasılığının düşük olması Rusya’nın Doğu Ukrayna’yı işgalini kolaylaştıran dolayısıyla harekata yol açan unsurlar olmuştur.

Donbas’ta devam eden Rus-Ukrayna ihtilafı, her hafta ölen asker sayısı göz önüne alındığında, Kırım’ın ilhakını önem sırası olarak geriye atmış, Ukrayna bu savaşı sona erdirmeye odaklanmıştır.  Günümüzde ise gerilim yeniden tırmanmaktadır. Amerikan istihbarat servisinin raporuna göre Rusya 100.000 askeri ve ağır silahları Ukrayna sınırına konuşlandırmış durumdadır (Mackinnon, 2021). Rusya’nın başlıca rahatsızlığını Ukrayna ve Batının yakın ilişkileri oluşturmaktadır. Öyle ki NATO, “Soğuk Savaş Sonrası Genişlemesi” olarak adlandırdığı plana Gürcistan ve Ukrayna’yı ekleme niyetini de belirtince, Putin bunun kırmızı çizgiyi geçmek olacağını dile getirmiştir. Bunun nedeni Putin’in Ukrayna ve Rusya’yı aynı tarihi ve manevi alanı kaplayan “tek halk” olarak görmesidir.  Bu doğrultuda; Ukrayna Krizi’nin sıcak bir çatışmaya dönmemesi için NATO’ nun doğu genişlemesinin durdurduğunu resmi bir deklarasyon ile açıklaması, yine bloğun Ukrayna’daki askeri altyapı oluşturma çabalarının ve ülkeye olan silah yardımının tamamen sona ermesi beklenmektedir. Aksi takdirde Rusya askeri harekata başvurmanın kaçınılmaz olduğunu dile getirmektedir. Devamını okumak için…

Ayşe Tuğçe SAMSUN |Altınbaş Üniversitesi Uluslararası İlişkiler Anabilim Dalı Araştırma Görevlisi |

EUROPolitika Dergisi Yazarı

*Bu makaleye ücretsiz olarak okumak için abone@europolitika.com adresine talepte bulunabilirsiniz.