21 Haziran 2025 Atölye Çalışması: Transatlantik İlişkiler, Avrupa Güvenlik Politikaları ve Liberal Değerlerin Geleceği
Konuşmacılar: Prof. Dr. Aylin Ünver Noi, Aret Demirci
Konu: Transatlantik İlişkiler, Avrupa Güvenlik Politikaları, Demokrasi ve Liberal Değerler
Etkinlik: EUROPolitika Cafe | Olmadı Projeler Atölyesi & Cafe | Caddebostan – Kadıköy
Sunum Özeti Prof. Dr. Aylin Ünver Noi: Transatlantik İlişkilerin Tarihsel ve Güncel Dinamikleri
Prof. Dr. Aylin Ünver Noi, atölyede transatlantik ilişkilerin tarihsel kökenlerini ve günümüzdeki dönüşümünü ayrıntılı bir şekilde ele aldı. Transatlantik ilişkiler, II. Dünya Savaşı sonrası liberal dünya düzeninin temel taşlarından biri olarak ortaya çıkmıştır. Bu düzen, demokrasi, hukukun üstünlüğü ve insan hakları gibi ortak değerler ile serbest piyasa ekonomisi ve kapitalizm üzerine inşa edilmiştir. Güvenlik ve siyasi işbirliği, bu ilişkilerin omurgasını oluştururken, NATO ve Avrupa Birliği (AB) gibi yapılar bu düzenin kurumsal dayanakları olmuştur.
Avrupa Birliği’nin Barış Projesi Olarak Doğuşu

Avrupa, tarih boyunca savaşların yıkıcı etkilerine maruz kalmış bir kıtadır. I. ve II. Dünya Savaşları, milyonlarca insanın hayatını kaybetmesine ve büyük maddi kayıplara yol açmıştır. Bu savaşların temelinde ulus-devlet anlayışının yarattığı çatışmalar yatmaktadır. AB, bu yıkıcı geçmişten ders alarak, ulus-devlet yapısını aşan federal bir entegrasyon hedefiyle bir barış projesi olarak kurulmuştur. Avrupa’da kalıcı barışı sağlamak, AB’nin temel motivasyonlarından biri olmuştur.
Avrupa’da Savunma ve Güvenlik İşbirliği
Avrupa’da savunma alanında işbirliği, önce İngiltere ve Fransa arasında başlamış, ardından Batı Avrupa Birliği (BAİ) ile devam etmiştir. BAİ, II. Dünya Savaşı’nda mağlup olan Almanya ve İtalya’yı da içine alarak genişlemiş ve NATO’nun beşinci maddesinin (toplu savunma) ilham kaynağı olmuştur. Ancak, Avrupa’da savunma konusunda tam bir birlik sağlanamamıştır. Özellikle Fransa, ABD’nin Avrupa’yı koruma taahhüdüne şüpheyle yaklaşarak kendi askeri kapasitesini geliştirmeye odaklanmıştır.

NATO’nun Rolü ve Evrimi
NATO, Sovyetler Birliği tehdidine karşı Avrupa’nın güvenliğini sağlamak amacıyla kurulmuştur. Soğuk Savaş’ın sona ermesiyle Sovyet tehdidi ortadan kalksa da, NATO varlığını sürdürmüş ve yeni tehditlere karşı kendini adapte etmiştir. Finlandiya ve İsveç gibi tarihsel olarak tarafsız kalan ülkelerin NATO’ya katılması, ittifakın genişleme politikasının güncel bir örneğidir. 1990’lardan itibaren AB, Avrupa Güvenlik ve Savunma Politikası (AGSP) ve Avrupa Savunma Ajansı gibi yapılarla kendi güvenlik politikalarını geliştirmeye çalışsa da, bu süreç 2017’ye kadar sınırlı kalmıştır.
Trump Dönemi ve Transatlantik İlişkilerde Gerilim
Donald Trump’ın ABD başkanlığı döneminde transatlantik ilişkilerde önemli gerilimler yaşanmıştır. Trump, NATO’yu “demode” olarak nitelendirmiş ve Avrupa ülkelerinin savunma harcamalarını artırmaları gerektiğini vurgulamıştır. Bu eleştiriler, Avrupa’da kendi savunma kapasitesini geliştirme ihtiyacını güçlendirmiştir. Ayrıca, ABD’deki bazı aktörlerin Avrupa’daki aşırı sağ partilere destek verdiği gözlemlenmiş, bu da ABD’nin liberal dünya düzenine olan bağlılığının zayıfladığına işaret etmiştir.
Rusya-Ukrayna Savaşı ve Yeniden Yakınlaşma
Son yıllarda Rusya’nın Ukrayna’ya yönelik askeri operasyonları, Avrupa ve ABD arasında yeniden bir yakınlaşmayı tetiklemiştir. Ancak, ortak değerler ve güvenlik işbirliğinde hâlâ zorluklar bulunmaktadır. Transatlantik ilişkiler, tarihsel bağlar, ortak değerler ve güvenlik perspektifleri üzerinden şekillenmiş karmaşık bir yapı olarak varlığını sürdürmekte; hem fırsatlar hem de gerilimler barındırmaktadır.
Aret Demirci: Liberal Değerler, Demokrasi ve Almanya’nın Dönüşümü
Aret Demirci, Friedrich Naumann Vakfı (FNF) Türkiye Daimi Temsilcisi olarak, vakfın misyonunu ve Almanya’nın tarihsel deneyimlerinden yola çıkarak demokrasi bilincinin önemini vurguladı. Kendisini tanıtarak konuşmasına başlayan Demirci, Türkiye doğumlu olduğunu, ancak çocuk yaşta Almanya’ya giderek eğitimini orada tamamladığını belirtti. FNF’nin Beyrut, Sofya ve Almanya’daki genel merkezlerinde çalıştıktan sonra Eylül 2020’den itibaren Türkiye ofisinin başında bulunmaktadır.

Alman Vakıflarının Kökeni ve Weimar Cumhuriyeti’nin Dersleri
Demirci, Alman vakıflarının ortaya çıkışını, I. ve II. Dünya Savaşları gibi insanlık trajedilerine bağladı. Almanya, bu savaşların merkezinde ağır yaralar almış bir ülkeydi. Weimar Cumhuriyeti (1919-1933), demokratik bir anayasa ve kurumlara sahip olmasına rağmen, vatandaşlarda demokrasiyi savunma bilincinin eksikliği nedeniyle çökmüştür. Toplumun uçlarda (aşırı sol ve sağ) hareket etmesi, hiper enflasyon ve sokak çatışmaları, Weimar’ın zayıflamasına yol açmış; 1933’te Adolf Hitler’in iktidara gelmesiyle totaliter bir rejim kurulmuştur. II. Dünya Savaşı’nda 50-60 milyon insan hayatını kaybetmiş, 6 milyon Yahudi soykırımda öldürülmüştür.1949’da kurulan Federal Almanya Cumhuriyeti, Weimar’dan dersler çıkararak demokrasiyi sadece kağıt üzerinde değil, vatandaş bilinciyle desteklemeyi hedeflemiştir. Alman vakıfları, bu bilinçle 1950’lerde kurulmuş ve ana akım siyasi ideolojileri (Hristiyan Demokratlar, Sosyal Demokratlar, Liberaller, Yeşiller) temsil eden yapılar olarak demokrasi kültürünü güçlendirmek için çalışmıştır. FNF, liberal değerleri destekleyen bir vakıf olarak, insan hakları, hukuk devleti, azınlık hakları, serbest piyasa, dijitalleşme ve inovasyon gibi alanlarda faaliyet göstermektedir.
Almanya’nın Ekonomik Modeli ve “Zamanın Değişimi”
Demirci, Almanya’nın II. Dünya Savaşı sonrası ekonomik modelini şöyle özetledi: ABD’nin güvenlik şemsiyesi altında, Rusya’dan ucuz enerji temin ederek yüksek teknolojili sanayi ürünleri (otomotiv, makine, kimyasallar) üretmek ve bunları Çin gibi pazarlara ihraç etmek. Bu model, Almanya’ya refah ve sosyal devlet imkanları sağlamıştır. Ancak, Rusya’nın Ukrayna’ya saldırısı, Trump’ın Avrupa’ya yönelik taahhütleri sorgulaması ve Çin’e bağımlılığın riskleri, bu modelin sürdürülemez olduğunu göstermiştir. Eski Şansölye’nin “zamanın değişimi” (Zeitenwende) ifadesi, Almanya’nın bu yeni gerçeklerle yüzleşmesini yansıtmaktadır.Almanya, artık güvenliğini tamamen ABD’ye bırakamayacağını anlamış; Rusya ile ticaret yoluyla değişim umudunun da geçerli olmadığını görmüştür. Bu durum, özellikle sosyal demokratlar için büyük bir hayal kırıklığı yaratmıştır. Almanya, Çin’e bağımlılığı azaltmak için yatırımları çeşitlendirmeye ve yeni pazarlara yönelmeye çalışmaktadır. Ancak, ekonomik zorluklar ve artan borç yükü, Almanya’nın savunma harcamalarını ve askeri teknolojisini modernize etme çabalarını zorlaştırmaktadır.

Aşırı Sağın Yükselişi ve Toplumsal Dinamikler
Demirci, Avrupa’da ve Almanya’da aşırı sağın yükselişini, küreselleşmenin hızına ayak uyduramayan ve kendini dışlanmış hisseden kesimlere bağladı. Ukrayna savaşının üçüncü yılına girmesi, toplumda bıkkınlık yaratmış; bazı kesimler, sanki Avrupa savaşı devam ettiriyormuş gibi bir algıya kapılmıştır. Almanya’da aşırı sağ partilerin (örn. AfD) güçlenmesi, 1990’da Doğu ve Batı Almanya’nın birleşmesi sırasındaki hatalara da dayanıyor. Batı Almanya’nın anayasasının Doğu’ya empoze edilmesi, Doğu Almanya’daki bazı sosyal ilerlemelerin (örn. kadın istihdamı) göz ardı edilmesi, toplumsal kırgınlıkları artırmıştır. AfD, 23 Şubat 2025 seçimlerinde ikinci parti konumuna yükselmiş; bu, Nazi rejimi gibi bir geçmişi olan Almanya için alarm verici bir durumdur.Demirci, mevcut hükümetin (Hristiyan Demokratlar ve Sosyal Demokratlardan oluşan koalisyon) başarılı olmasının, demokrasinin geleceği için kritik olduğunu vurguladı. Demokratik partilerin, vatandaşların sorunlarını çözerek kapsayıcı politikalar üretmesi gerektiğini belirtti. Aksi takdirde, kriz algısı ve kaos, aşırı sağ partilerin güçlenmesine yol açmaktadır.
Göç ve Demografik Zorluklar
Almanya, yaşlanan nüfusu nedeniyle her yıl 350-400 bin yeni iş gücüne ihtiyaç duymaktadır. Ancak, göçmen karşıtı söylemler ve AfD gibi partilerin etkisi, bu ihtiyacın açıkça tartışılmasını zorlaştırmaktadır. Demokratik partiler, vasıflı göçmenleri desteklerken vasıfsız göçü kısıtlama eğilimindedir. Bu, siyasi gerçeklerin bir yansıması olsa da, Almanya’nın refah seviyesini ve emeklilik sistemini sürdürebilmesi için göçmen iş gücüne olan ihtiyaç devam etmektedir.
Katılımcı Soruları ve Cevaplar
- Soru: Popülist politikalar ve göçmen meselesi bağlamında, Almanya’daki partilerin vasıflı göçmenleri destekleyip vasıfsızları sınır dışı etme söylemi ile FNF’nin Türkiye’deki çalışmaları arasında çelişki var mı?
Aret Demirci: Popülizm, halka yönelik olduğu sürece olumlu olabilir, ancak genellikle aşırı sağla eş tutuluyor. FNF, liberal bir vakıf olarak, bağlı olduğu FDP’nin (Hür Demokrat Parti) görüşlerinden bağımsız hareket edebiliyor. Örneğin, FDP Türkiye’nin AB üyeliğine karşıyken, FNF Türkiye ofisi bunu destekliyor. Almanya’daki göçmen politikaları, siyasi atmosferin anti-göçmen olduğu bir ortamda şekilleniyor. Vasıflı göçmenlerin yasal yollarla gelmesi desteklenirken, vasıfsız göç kısıtlanıyor. Bu, kısa vadeli siyasi kararların bir sonucu. FNF’nin Türkiye’deki çalışmaları ise evrensel liberal değerlere (insan hakları, hukuk devleti) odaklanarak bu çelişkiyi aşmayı hedefliyor. Uygulamada, Almanya’nın uluslararası taahhütlerinden sapmayacağını düşünüyorum.

- Soru: FDP’nin son seçimde meclis dışında kalması, FNF’nin Türkiye’deki çalışmalarını nasıl etkiledi?
Aret Demirci: FDP, 2025 seçimlerinde %4,3 oy alarak %5 barajını aşamadı ve meclis dışında kaldı. Bu, FNF için olumsuz bir durum, ancak fonlama sistemi son dört seçimin ortalamasına dayandığı için çalışmalarımız hemen etkilenmedi. Ancak, küresel güvenlikçi politikalar ve ekonomik zorluklar, sivil toplum kuruluşlarının bütçelerini kısıtlıyor. Almanya’daki siyasi atmosferin izolasyoncu ve içe kapanık hale gelmesi, AfD’nin %20 oy almasıyla birleştiğinde, liberal değerlerin güçlendirilmesi zorlaşıyor. FNF’nin dünya çapında 60 ofisi var; Türkiye ofisinin bütçesi nominal olarak sabit kalsa da, enflasyon nedeniyle reel olarak azalıyor. Buna rağmen, FNF Türkiye, insan hakları, hukuk devleti ve inovasyon gibi alanlarda faaliyetlerini sürdürmeye devam ediyor.

Sonuç
21 Haziran 2025 tarihinde EUROPolitika Cafe tarafından düzenlenen atölye çalışması, transatlantik ilişkilerin tarihsel ve güncel dinamiklerini, Avrupa’nın güvenlik politikalarındaki dönüşümünü ve liberal değerlerin karşılaştığı zorlukları derinlemesine ele aldı. Prof. Dr. Aylin Ünver Noi, transatlantik ilişkilerin liberal dünya düzeni içindeki yerini ve AB ile NATO’nun rollerini vurgularken, Aret Demirci, Almanya’nın tarihsel deneyimlerinden yola çıkarak demokrasi bilincinin ve liberal değerlerin önemine dikkat çekti. Katılımcılar, akademik ve saha perspektiflerinin birleştiği bu etkinlikte, küresel siyasetin karmaşık dinamiklerini ve demokrasinin sürdürülebilirliği için gerekli çabaları öğrenme fırsatı buldu.
Not: Bu metin, EUROPolitika Cafe’nin 21 Haziran 2025 tarihli atölye çalışmasının deşifresine dayanılarak hazırlanmış ve web sitesinde yayınlanmak üzere düzenlenmiştir. EUROPolitika Cafe, uluslararası ilişkiler, Avrupa siyaseti ve dış politika meraklılarına açık bir platform olarak bu tür etkinliklerle bilgi paylaşımını teşvik etmektedir.