Batı Avrupa’da Aşırı Sağ Partilerin Yükselişi: Belçika Örneği

Yunus KARAAĞAÇ

Demokrasi, insan hakları, sosyal devlet gibi olguların çağdaş medeniyet anlayışına eklemlendiği Batı Avrupa imajı, yakın geçmişten itibaren etkisini artıran aşırı sağ partilerin popülist siyaseti ile zedelenmeye başlamıştır. Göçmen ve İslam karşıtlığı üzerinden hareket eden radikal sağ partilerin Avrupa’da var olması veya siyaset yapması yeni bir durum değildir. Ancak söz konusu partilerin yüksek oy oranı alması ve çoğu Avrupa ülkesinde iktidar veya iktidar ortağı pozisyonuna yükselmesi yeni ve tehlikeli bir durumdur. Bu çalışmada, Batı Avrupa’da yükselen aşırı sağ anlayışı tarihsel bağlamda incelenmiş, örnek ülke olarak seçilen Belçika’da aşırı sağın beslendiği kaynaklar ortaya konmuş ve Belçika’daki radikal sağın boyutu irdelenmiştir.

Giriş

20.yüzyılın en temel aşırı sağ örnekleri Adolf  Hitler ve Benito Mussolini liderliğindeki Almanya ve İtalya’dır. Dolayısıyla Avrupa kıtası gerek Nazizm’in gerekse de faşizmin hayat ve taraftar bulduğu bir iklime ev sahipliği yapmıştır. Ancak İkinci Dünya Savaşı öncesi ve sırasında yaşanan acı tecrübeler ve insanlık dramının ulaştığı uç seviye, söz konusu radikal düşüncelerin bir süreliğine de olsa ortadan kaybolmasını beraberinde getirmiş, ırkçılık ve nefret söylemi üzerine inşa edilen “aşırı sağ” bir hayalet görünümüne bürünmüştür. Homojen bir toplum oluşturma, saf ırk yaratma, kültürel ve dinsel farklılıklara müsamaha göstermeme hedefleri ölçüsünde ilerleyen aşırı sağın hayaleti, ne yazık ki son zamanlarda Avrupa semalarında yeniden dolaşmaya başlamıştır.

Batı Avrupa’da Aşırı Sağın Tarihi

Avrupa kıtasında, özellikle de Batı Avrupa havzasında aşırı sağın tarihini birbirini takip eden üç dönemle birlikteele alabiliriz. Bu dönemler; ekonomik buhran ve Yahudi karşıtlığı üzerinden gelişen 1930-1945 dönemi, Avrupa’ya yoğun işçi göçünün başladığı 1960-1990 dönemi ve İslam düşmanlığı paralelinde ilerleyen 2001 sonrası süreçtir (Alkan, 2015; Liger ve Gutheil, 2022). Özellikle Birinci Dünya Savaşı’nın ardından imparatorlukların tarihe karışması ve yeni ulus devletlerin ortaya çıkması milliyetçilik düşüncesini popüler bir ideoloji haline getirmiştir.

1920’lerde Mussolini’nin Ulusal Faşist Partisi’nin ve 1930’larda Hitler’in Nasyonal Sosyalist Alman İşçi Partisi’nin yükselişe geçmesi ise milliyetçilik ideolojisinin radikal bir boyuta evrilmesini beraberinde getirmiştir. 1929’daki küresel ekonomik buhran ve tüm kötülüklerin kaynağının Yahudiler olduğunu savunan antisemitist düşünceler, söz konusu aşırı sağ siyasetini beslemiştir. Buna karşın faşist devletlerin İkinci Dünya Savaşı’nda yenilmesi, aşırı sağ siyasetine önemli bir ivme kaybettirmiş, ancak Avrupalıların radikal sağa ilgisi canlı kalmıştır (Eser ve Çiçek, 2020, s. 119).

Söz konusu bu ilgi, 1960’larla birlikte Avrupa’ya çalışmaya gelen yabancı işçilere karşı gelişen benzer tutumlar ile doğrulanmış, Batı Avrupa’da 1960-1990 yılları arasında 15’in üzerinde aşırı sağ parti kurulmuştur (Betz, 1993). 1970’li yıllarda, Avrupa’daki işsizliğin, toplumsal ve kültürel değişimlerin kaynağı olarak yabancı işçileri gösteren aşırı sağ partiler, Avrupalı ve Hıristiyan olmayan göçmenlere nefret söylemi geliştirmiştir (Alkan, 2015, s. 276). 1980’li yıllarda Avusturya’da, İtalya’da, İsviçre’de koalisyon ortağı olan radikal ırkçı partiler; Belçika, Danimarka, Norveç, Fransa gibi ülkelerde de yaklaşık %5 oy oranını konsolide etmeye başlamıştır (Jackman ve Volpert, 1996; Norris, 2005, s. 8).

1989’da Berlin Duvarı’nın yıkılışı ve Yugoslavya’nın dağılması ile birlikte önemli bir güç boşluğunun oluşması, yeni devletlerin kurulmasına ve Avrupa merkezli yeni göç dalgalarının yaşanmasına neden olmuştur. Bu göç dalgaları doğrultusunda göçmenleri; işsizlik problemleri, kültürel yozlaşma ve suç oranlarının artması ile ilişkilendiren sağ popülist partiler, 90’lı yıllarda yükselişine devam etmiştir. Ancak bu konudaki asıl kırılma 11 Eylül 2001 El Kaide saldırıları ile yaşanmış, İslam düşmanlığı temelindeki ötekileştirme vurgusu söylemsel ve pratik boyutta derinleşmiş, aşırı sağ partiler oy oranlarını yükseltmiştir (Mudde, 2007; Öner, 2014). Söz konusu bu durum, kuruluş tarihleri daha eski olsa da Avrupa’daki popülist partilerin aldıkları en yüksek oy oranlarının 2001 sonrasına denk düşmesiyle tutarlılık göstermektedir.

Tablo 1 1956-2018 Yılları Arasında Batı Avrupa’daki En Başarılı Aşırı Sağ Partiler (Hansen, 2016; Schain, 2018; Sözcü, 2022)

Ülke Adı Parti Adı Kuruluş Yılı En Yüksek Oy Aldığı Yıl Parlamento/Cumhurbaşkanlığı Oy Oranı Koalisyon Hükümetinde Yer Aldı Mı?
Avusturya Özgürlük Partisi 1956 2017 % 27 Evet
Danimarka Danimarka Halk Partisi 1995 2015 % 21 Hayır
Fransa Ulusal Cephe 1972 2022 % 24 Hayır
Almanya Almanya için Alternatif Partisi 2013 2017 % 13 Hayır
İtalya Kuzey Ligi

İtalya’nın Kardeşleri

1991 2018

2022

% 17

% 26

Evet

Evet

Hollanda Özgürlük Partisi 2006 2010 % 23 Evet
Norveç İlerleme Partisi 1973 2009 % 23 Evet
İsviçre İsviçre Halk Partisi 1971 2015 % 29 Evet

 

Belçika’da Gelişen Aşırı Sağ

Belçika üç federal bölgeden oluşmaktadır. Bu bölgeler; kuzeyde Hollandaca (Felemenkçe) konuşulan Flaman bölgesi, güneyde Fransızca konuşulan Volan bölgesi ve iki dilin de resmi olarak kullanıldığı Başkent (Brüksel) bölgesidir. Belçika’daki popülist radikal sağ partiler genel olarak Flaman bölgesinden ve Brüksel’deki kuzeyli nüfustan destek görmektedir (Jonge, 2021). Belçika’da var olan ve gün geçtikçe etkisini artıran radikal sağ, Avrupa’daki diğer popülist partiler gibi İslam ve yabancı düşmanlığından beslenmektedir. İkinci Dünya Savaşı’ndan sonra birçok Avrupa ülkesi gibi Belçika’da, yeniden kalkınmak ve ekonomik büyümeyi tesis etmek için Türk, Kuzey Afrikalı vb. işçilerin göçünü teşvik etmiş, ancak bu göç dalgasıyla birlikte radikal sağ da görünür olmaya başlamıştır. Söz konusu bu süreç, 1979’da kurulan Flaman milliyetçisi “Vlaams Blok” partisi ile somutlaşmıştır.

Belçika’dan bağımsız veya siyaseten bağımsız özerk bir Flaman bölgesi için mücadele eden ayrılıkçı Vlaams Blok, seçim kampanyalarını ise göçmen karşıtlığı üzerinden düzenlemiş, 80’li yıllardan itibaren oylarını kademeli olarak yükseltmiştir. 1991 seçimlerinde %6,8 oy oranıyla 150 üyeli Temsilciler Meclisi’nde 12, 60 üyeli Federal Parlamento’da 5 sandalye kazanan Vlaams Blok, “Önce Kendi Halkımız” mottosu doğrultusunda Avrupalı olmayan göçmenlere sınırları kapatmayı ve ülkede bulunanları da kademeli olarak geri göndermeyi içeren bir göç programı oluşturmuştur (Coffé, 2005; Mudde, 2000, ss. 88-90).  Devamını okumak için….

Dr. Yunus KARAAĞAÇ |Siyaset Bilimi ve Uluslararası İlişkiler,

E-mail: yunuskarags@gmail.com

Total
0
Shares
Previous Post

Avrupa Birliği Ülkelerinde Yükselen Popülist Radikal Sağ: Meloni’nin Zaferi

Next Post

Avrupa’da Yükselen Aşırı Sağ ve Değişen Küresel Dinamikler

Related Posts