Avrupa’da Aşırı Sağ Partilerin Yükselişinde Dezenformasyonun Rolü

Aleyna Demircan

“Aşırı sağ” olarak karakterize edilen siyasi eğilim dönem dönem “neo-faşist”, ” aşırı sağ”, “radikal sağ” ya da “sağ popülist” olarak anılsa da günümüzde siyasi spektrumun sağ tarafında yer alan, otoriterlik, milliyetçilik, hukukun üstünlüğü ve azınlık hakları gibi demokratik değerlere karşı söylemler geliştiren ve popülist eğilimleri olan; liberal demokrasiye karşı kendilerini konumlandırmaları sonucu “extreme right” ve “radical right” olarak ayrılan siyasi hareketlerin bütünü olarak tanımlanabilir (Mudde 2019). Aşırı sağ, farklı siyasi organizasyon tipleri ile mobilize olabilir, bunlardan biri ise siyasi partilerdir. Aşırı sağ partilerin geçtiğimiz on yılda Avrupa’da elde ettiği kazanımlar ve yükselişleri birçok faktörle açıklanmaya çalışılmıştır. Akademik literatürde bu faktörlerin arasında ekonomik bozulmalar, göç dalgaları ve COVID-19 Pandemisi gibi küresel krizlere sıkça atıfta bulunulduğu gözlemlenebilir. Bu krizler, toplumsal kırılganlıkları çeşitli boyutlarda derinleştirmekle beraber aşırı sağ partilerin dezenformasyonu bir iletişim stratejisi olarak kullanabilmesi için bir zemin oluşturmuştur. Bu analiz yazısı, Avrupa’da aşırı sağ partilerin küresel krizleri nasıl araçsallaştırdığını ve dezenformasyonu bir iletişim stratejisi olarak kullanarak seçmen davranışlarını nasıl etkilediğini örneklerle incelemeyi amaçlamaktadır.

ANALİZ

Aşırı Sağ Partiler ve Yükselişleri:

Aşırı sağ partilerin Avrupa’da yükselişi günümüzde sıklıkla gündeme gelse de geçmişten günümüze dalgalar halinde gerçekleşmiş bir fenomendir. Klaus von Beyme bu dalgaları  II. Dünya Savaşı sonrası ortaya çıkan neo-faşist yapılar; 1960’lardan itibaren kültürel muhafazakarlık ve göç karşıtı söylemleri sahiplenen radikal sağ partiler; Soğuk Savaş sonrası popülist ve nativist söylemleri sahiplenen, Avrupa Bütünleşmesine karşı şüpheli partiler olarak ayırır (von Beyme 1988). Bu tarihsel sınıflandırmaya ek olarak, günümüz siyasi hareketleri Cas Mudde tarafından ‘dördüncü dalga’ kapsamında tartışılmakta ve aşırı sağın marjinal hareketlerden ana akım siyasal aktörlere evrilmesiyle tanımlanmaktadır (Mudde 2020). IV. Dalga ile aşırı sağ ve söylemlerinin marjinal olmaktan çıkıp ana akımlaşmasından söz edilebilir. Özellikle ekonomik krizler, göç dalgaları ve pandemiler gibi küresel krizler bu dönüşümü hızlandırmıştır. Ancak aşırı sağın yükselişi sadece ekonomik veya kültürel krizlerin sonucu değildir; aynı zamanda moderniteye eşlik eden sosyal huzursuzluk, küreselleşme ve Avrupa bütünleşmesinin yarattığı ‘açık toplum’ algısına tepkiyle de bağlantılıdır (Perrineau 2002)

Avrupa demokrasisi gittikçe derinleşen ekonomik eşitsizlikler, artan işsizlik, finansal krizler ve devletlerin bu sorunlara çözümlerinin yetersiz kalması gibi ekonomik faktörlerden oldukça etkilenmiştir, aşırı sağ partilerin milliyetçi ve popülist söylemleri ise bu faktörler sonucu gelişen politika üretiminin örneklerinden biridir (Bergsen et al. 2022). Ekonomik faktörlere ek olarak, aşırı sağ partilerin göçmen karşıtı söylemlerini güçlendirmek için kullandıkları iletişim stratejilerinden dezenformasyon için bir zemin oluşturmuştur (Culloty and Suiter 2021). Her ülkenin küresel krizlerden aynı şekilde etkilenmediği ya da toplumların aynı güvenlik kaynaklarına sahip olmadığı düşünüldüğünde aşırı sağ partilerin ve söylemlerinin farklı seviyelerde başarı elde ettiği doğru olsa da Avrupa genelinde bu partilerin azımsanamayacak bir popülarite edindiği gözlemlenebilmektedir. Günümüz uluslararası sisteminde sınır aşan krizler farklı ülkelerde benzer siyasi dinamiklerin oluşmasında rol oynamıştır, bu durum küreselleşmenin yalnızca ekonomik ve kültürel boyutlarda kalmadığını ve politika üretimine doğrudan etkisi olduğunu göstemektedir. Ancak aşırı sağ partileri değerlendirirken yerel bağlamlar da unutulmamalıdır.

2023 yılında Avrupa’da bulunan 31 ülkede yapılan bir analize göre, bu ülkelerde seçmenlerin %20’den fazlası aşırı sağ, aşırı sağ-popülist ve popülist partilere oy vermiştir ve bu oran 1990’lardan beri neredeyse stabil olarak yükseliş göstermiştir (Rooduijn et al., 2024). Bu yükselişe somut örnekler olarak Almanya’da Alternative für Deutschland (AfD) Partisinin 2017 seçimlerinde ilk kez Federal Meclis’e girmesi ve ana muhalefet aktörü haline gelmesi; Fransa’da Marine Le Pen’in liderliğindeki Rassemblement National’in (RN) 2022 cumhurbaşkanlığı seçimlerinde ikinci tura kalması; İtalya’da Giorgia Meloni’nin Fratelli d’Italia’sının 2022 seçimlerinde hükümetin başına geçmesi; Macaristan’da ise Viktor Orbán’ın Fidesz’i uzun süredir iktidarda tutması, aşırı sağın artık marjinal olmaktan çıkıp Avrupa siyasetinde belirleyici bir güç haline geldiğini göstermektedir. Bu örneklerle görülebileceği üzere, aşırı sağ münferit olarak belirli bölgelerinde gözlemlenebilen bir anomali değil, Avrupa’da çeşitli bölgelerde, çeşitli siyasi gelenek ve gelir düzeyine sahip ülkelerde siyasi başarı elde etmiş organizasyon biçimleri haline gelmiştir.

Bir İletişim Stratejisi Olarak Dezenformasyon Kullanımı

Aşırı sağ partilerin ana akımlaşmasını incelerken değinmemiz gereken bir başka unsur ise günümüzde bulunan medya araçları ve bu partilerin yürüttükleri iletişim stratejileridir. İletişim stratejileri, bu partilerin geçtiğimiz bölümlerde bahsedilen küresel krizleri ve toplumsal kaygıları kullanarak ürettikleri söylem ve politikalar için seçmen nezdinde bir meşruiyet oluşturmaları için kullandıkları araçlardan biridir. Dezenformasyon, kBir kişiye, sosyal gruba, kuruluşa veya ülkeye zarar vermek amacıyla kasten oluşturulan yanlış bilgiler olarak tanımlanmaktadır (Wardle & Derakhshan, 2017); aşırı sağ partiler ise siyasi güçlerini arttırmak amacıyla dezenformasyona iletişim stratejilerinde yer vermektedir. Bu durum David Easton’ın siyasi sistem modeli (Easton 1965) kapsamında değerlendirildiğinde, sistemde “girdi” oluşturan krizler ve kaygılar iletişim stratejileri, özellikle dezenformasyon aracılığıyla seçmen gözünde yeniden şekillendirilmekte ve dolayısıyla aşırı sağ partilerin oluşturdukları politikalar, yani sistemdeki “çıktılar”, için meştuiyet oluşturulmaktadır. Oluşturulan bu meşruiyet aşırı sağ partilerin siyasi programlarına pozitif “geri dönüş” teşkil ederek  siyasi kazanç elde etmelerine yol açmaktadır. Aşırı sağ partilerin iletişim stratejileri ile oluşturdukları bu meşruiyet aynı zamanda Overton Penceresi etkisi oluşturarak radikal söylem ve politikaları siyasi tartışmaların merkezine taşımakta ve böylece politikaların üretildiği zemini kendi lehlerine şekillendirmektedir.

Küresel krizlerin siyasi kazanç için dezenformasyon yoluyla araçsallaştırması Avrupa’da çeşitli ülkelerle örneklendirilebilir. Bu bağlamda, Almanya’da Alternative für Deutschland (AfD) örnek olarak gösterilebilir. 2024 ve 2025’te gerçekleşen seçimlerde AfD, lider olduğu Thuringia hariç tüm eyaletlerde ikinci parti konumuna gelmiş ve seçim döneminde çevrim içi dezenformasyon ile komplo teorilerinin yayılması konusuyla gündeme gelmiştir. Partinin bazı üyelerinin, Rusya kökenli dezenformasyon operasyonlarının bir parçası olduğu iddia edilmiştir ve parti göçmenler, iklim ve sağlık konularındaki dezenformasyon ile öne çıkmıştır (Disinformation Landscape Germany Report 2025). AfD örneği, küresel krizlerin dezenformasyon yoluyla iç siyasette araçsallaştırmasını göstermesinin yanı sıra Rusya bağlantısı ile Foreign Information Manipulation and Interference (FIMI) aracılığıyla siber ortamda dezenformasyonun bir ülkenin başka bir ülkedeki demokratik süreçlere etki edebileceğini ortaya koymuştur. Yine bu örnekte görüldüğü üzere dijital platformlar, günümüzde uluslararası bir siyasi çatışma alanı olarak değerlendirildiğinde dezenformasyon bu alandaki tehditlerden biridir ve aşırı sağ partiler bir vesayet aktörü konumuna gelebilmektedir. Bu alanda devletler, dezenformasyonu kullanarak aşırı sağ partiler aracılığıyla başka bir devletin toplumunu ve siyasi sistemini etkileme fırsatı bulabilirler, bu sebeple dezenformasyon hem iç hem dış siyasette bir tehdit unsuru olarak öne çıkmaktadır.

Sonuç ve Değerlendirme

 Bu analiz yazısında görüldüğü üzere, stratejik bir iletişim aracı olarak dezenformasyon Avrupa’da aşırı sağ partilerin yükselişinde bir etkendir. AfD örneği üzeri küresel krizlerin dezenformasyon aracılığıyla seçmen algısını şekillendirmede ve parti söylem ve politikalarına meşruiyet kazandırarak siyasi sisteme etki edebileceğini göstermektedir. Ayrıca, bu örnekte mevcut olan Rusya bağlantısı dolayısıyla dijital platformların uluslararası bir çatışma alanına dönüştüğü gözlemlenmektedir. Yani dezenformasyon demokratik süreçlere karşı sadece bir iç siyasetten kaynaklanan bir tehdit değil, aynı zamanda başka devletler tarafından da araçsallaştırılabilen bir yöntem olarak öne çıkmaktadır. Dezenformasyon aynı zamana Overton Penceresi etkisini güçlendirerek iç siyasette politikaların üretildiği zemini şekillendirmektedir. Bu sonuçlar, dezenformasyonun hem iç hem de dış siyaset için önemli bir tehdit unsuru olduğunu göstermektedir.

Bununla birlikte, aşırı sağın yükselişini yalnızca küresel krizler bağlamında değerlendirmek doğru olmayacaktır. Yerel siyasi dinamikler, tarihsel ve kültürel bağlamlar, medya ekosistemleri ve kamuoyu yapıları da bu süreçte belirleyici rol oynamaktadır.  Avrupa’da aşırı sağın yükselişini anlamak, krizlerin etkilerini değerlendirmek kadar stratejik iletişim ve dezenformasyon stratejilerini ve bunların seçmen davranışları üzerindeki etkilerini de düşünmek gerekir. Dezenformasyonun demokratik süreçler karşısında çok boyutlu bir tehdit olarak öne çıkması ise medya okur-yazarlığının önemini arttırmaktadır.

Referanslar:

Bergsen, H., et al. (2022). Economic factors and the rise of the radical right in Europe. Journal of European Politics.

Culloty, E., & Suiter, J. (2021). Communication strategies and right-wing populism in Europe. European Political Science Review.

Disinformation Landscape Germany Report. (2025). Electoral disinformation and the far-right in Germany.

Easton, D. (1965). A systems analysis of political life. New York, NY: Wiley.

Mudde, C. (2019). The far right today. Cambridge, UK: Polity Press.

Mudde, C. (2020). European radical right parties and the fourth wave. European Journal of Political Research.

Perrineau, P. (2002). The dynamics of political extremes in Europe. Paris, France: Presses Universitaires de France.

Rooduijn, M., et al. (2024). European populist parties: Voter trends and electoral success. European Journal of Political Studies.

von Beyme, K. (1988). Political extremism in Western Europe. London, UK: Pinter Publishers.

Wardle, C., & Derakhshan, H. (2017). Information disorder: Toward an interdisciplinary framework for research and policy making. Council of Europe Report.

Total
0
Shares
Previous Post

Brexit Referandumu ve 2017 Fransız Başkanlık Seçimlerinde Dezenformasyon: Karşılaştırmalı Bir Analiz

Next Post

Ukrayna Savaşı Sonrası Türkiye-Rusya-NATO Üçgeninde Değişen Dinamikler ve Jeopolitik Yansımalar

Related Posts