Batısızlaşma Söz Konusu (Mu?)

europolitika

Mart 2020’de, Münih Güvenlik Konferansı’nın “Batısızlık” teması etrafında Prof. Dr. Serhat Güvenç ile EUROPolitika için gerçekleştirdiğimiz söyleşi, Avrupa’nın küresel siyasetteki etkisizliğini ve yapısal krizlerini çarpıcı bir şekilde ortaya koymuştu. Güvenç’in o dönemde işaret ettiği Avrupa’nın marjinalleşmesi, liderlik eksikliği ve popülist dalganın yükselişi, aradan geçen beş yılda, Trump’ın ikinci başkanlık dönemi, NATO’daki belirsizlikler ve radikal sağın güç kazanmasıyla adeta bir kehanet gibi gerçekleşti. Bu yazı, Güvenç’in 2020’deki ufuk açıcı tespitlerini yeniden değerlendirerek, Avrupa’nın 2025’teki kritik dönemeçte karşı karşıya olduğu olasılıkları analiz etmek için kaleme alındı.

ANALİZ

Beş yıl önce, Münih Güvenlik Konferansı 2020’nin hemen ardından, çok değerli hocam Prof. Dr. Serhat Güvenç ile EUROPolitika dergisi için bir araya gelmiş ve konferansın temasını, “Batısızlık” (Westlessness) kavramını masaya yatırmıştık. O gün Serhat Hoca, Avrupa’nın küresel siyasetteki yerini, dünya sahnesinde giderek marjinalleştiğini, ekonomik gücünü siyasi, diplomatik ya da askeri bir ağırlığa dönüştüremediğini ve normatif güç iddiasının aşındığını öyle çarpıcı bir şekilde anlatmıştı ki, söyledikleri adeta bugünlere ışık tutuyordu. Aradan geçen beş yılda, Donald Trump’ın ikinci kez ABD Başkanı seçilmesi, NATO’ya yönelik tehditleri, Avrupa’da radikal sağın yükselişi ve özellikle Almanya’da Alternatif für Deutschland (AfD) partisinin güç kazanması, hocanın o günkü öngörülerini bir bir doğruladı. Bu yazımda Serhat Hoca’nın 2020’de Münih Güvenlik Konferansı’nı değerlendirirken yaptığı o ufuk açıcı tespitlerden yola çıkarak, Avrupa’nın 2020’den 2025’e uzanan yolculuğunu ve Trump’ın ikinci dönemiyle karşı karşıya kalacağı olasılıkları analiz yapmaya çalışacağım.

2020’de Güvenç’in İşaret Ettikleri: Avrupa’nın Çöküşü ve “Batısızlık”

Güvenç, 2020 söyleşisinde, Alman Cumhurbaşkanı Frank-Walter Steinmeier’in Münih Güvenlik Konferansı’nda ortaya attığı “Batısızlık” kavramını tartışmıştı. Bu kavram, Avrupa’nın dünya siyasetindeki etkisizliğini ve merkezden uzaklaşmasını ifade ediyordu. Güvenç’e göre, Avrupa, ekonomik ağırlığını siyasi ve askeri güce dönüştüremiyor, küresel meselelerde sesi ya çıkmıyor ya da ciddiye alınmıyordu. AB’nin 27 üyesinin oy birliğiyle karar alma zorunluluğu, açıklamalarını “sade suya tirit” kılıyor, klişe ifadelerle yetinmesine neden oluyordu. Güvenç, ABD’nin Avrupa savunmasından elini çekmesi durumunda oluşacak boşluğu doldurmak için Fransa ve Almanya’nın liderlik arayışında olduğunu, ancak bu vizyonun yeterince destek bulmadığını belirtmişti. Ayrıca, Avrupa’nın normatif güç iddiasının, örneğin 2016 AB-Türkiye göç anlaşması gibi gelişmelerle zedelendiğini ve askeri gücünün yetersizliğiyle birleştiğinde kıtanın küresel siyasette savrulduğunu vurgulamıştı.

Güvenç’in dikkat çektiği bir diğer nokta, Avrupa’nın Soğuk Savaş sonrası müdahaleci politikalarının (örneğin Libya, Irak, Afganistan) başarısızlıkla sonuçlanmasıydı. Bu müdahaleler, Batı’nın ahlaki otoritesini zayıflatarak “Batısızlık” algısını güçlendirmişti. İngiltere’nin Brexit sonrası Atlantikçi bir yol çizmesi, Almanya’daki liderlik boşluğu ve Fransa’nın AB’yi yeniden tanımlama çabalarının tıkanması, Avrupa’nın krizini derinleştiriyordu. Güvenç, bu sorunların çözümü için Avrupa’nın stratejik bir vizyon geliştirmesi gerektiğini, aksi takdirde “debeleneceğini” öngörmüştü.

2025’e Gelirken: Trump, NATO ve Radikal Sağ

2025’e gelindiğinde, Güvenç’in işaret ettiği sorunlar daha da belirginleşti. Trump’ın ikinci başkanlık dönemi, Avrupa için yeni bir sınav başlattı. Trump, ilk döneminde olduğu gibi AB’yi “ABD’yi sömürmek için kurulmuş” bir yapı olarak nitelendirerek %25 gümrük vergisi tehdidinde bulundu ve NATO’dan çekilme sinyalleri verdi. NATO üyelerinden savunma harcamalarını GSYİH’nin %5’ine çıkarmalarını talep etmesi, ittifakın geleceğini sorgulattı. Güvenç’in 2020’de öngördüğü gibi, ABD’nin Avrupa’ya yönelik önceliğinin azalması, kıtanın güvenlik şemsiyesine bağımlılığını ve stratejik özerklik eksikliğini ortaya koydu.

Avrupa’da radikal sağın yükselişi, Güvenç’in “popülist hareketlerin AB kurumlarına güveni sarsacağı” uyarısını doğruladı. Almanya’da AfD, 2025’teki seçimler öncesi Elon Musk’ın desteğiyle dikkat çekti, ancak Trump’ın Rus gazına karşı ABD sıvılaştırılmış doğal gazı önerisi ve yüksek tarifeler gibi politikaları AfD’yi zor durumda bıraktı. AfD, NATO’dan uzaklaşmayı ve Rusya ile enerji işbirliğini savunurken, Trump’ın Ukrayna politikası ve Putin’e yönelik sert söylemleri bu partinin Rusya yanlısı duruşunu karmaşıklaştırdı. Benzer şekilde, Macaristan’da Viktor Orbán’ın Putin’le yakınlığı ve Fransa’da Marine Le Pen’in NATO’nun entegre askeri komutanlığından çıkma çağrıları, Avrupa’daki radikal sağın heterojen yapısını gösterdi. İngiltere’de ise Brexit sonrası sağ popülizm, Stephen Yaxley-Lennon gibi figürlerin Musk tarafından desteklenmesiyle güçlendi.

Güvenç’in 2020’de vurguladığı Almanya’nın liderlik krizi, Merkel sonrası dönemde daha da derinleşti. Almanya, savunma harcamalarını verimli kullanamıyor; silahlı kuvvetlerinin yalnızca küçük bir kısmı operasyonel. Bu, Güvenç’in “Almanya’nın yeni bir rol üstlenmek için paradigmayı yenilemesi gerektiği” tespitini doğruluyor. Fransa’nın Macron liderliğinde AB’yi birleştirme çabaları ise hâlâ yetersiz. AB, Ukrayna Savaşı gibi krizlerde askeri destek ve yaptırımlar konusunda birlik sağlayamıyor; radikal sağ partilerin Rusya’ya sempati duyan kanadı bu çabaları baltalıyor.

Nereye Gidiyor? Avrupa’nın Geleceği

Güvenç’in 2020’deki uyarısı, Avrupa’nın stratejik bir vizyon olmadan “debeleneceği” yönündeydi. 2025’te bu öngörü, Trump’ın politikaları, radikal sağın yükselişi ve AB’nin iç bölünmeleriyle gerçek oldu. Trump’ın NATO’dan çekilme tehdidi, Güvenç’in “ABD olmadan büyük bir küresel mesele çözülemez” sözünü doğruluyor, ancak ABD’nin Pasifik’e odaklanması Avrupa’yı yalnız bırakıyor. AB, Güvenç’in belirttiği gibi, “overinstitutionalised and over-regulated” yapısıyla krizlere yanıt vermekte zorlanıyor.

Radikal sağ, Güvenç’in öngördüğü popülist dalgayı güçlendiriyor. AfD gibi partiler, AB’den yetkilerin ulus devletlere iadesini talep ederken, bazıları AB’den çıkışı bile savunuyor. Bu, Güvenç’in “ulusüstücülüğün zemin kaybetmesi” tespitini yansıtıyor. İngiltere’nin Atlantikçi rotası, Güvenç’in Brexit sonrası “kendi yolunu çizme” öngörüsünü doğrularken, AB’nin Doğu Akdeniz ve Libya gibi bölgelerde etkisiz kalması, onun küresel aktör olma iddiasını zayıflatıyor.

Gelecekte, Avrupa’nın Güvenç’in önerdiği gibi entegrasyon projesini yeniden tasarlaması gerekiyor. Çekirdek Avrupa ile Türkiye, İngiltere ve hatta Rusya gibi çevre ülkeler arasındaki ilişkiler yeniden tanımlanmalı. Aksi takdirde, Güvenç’in “Sırça köşklerde oturan” Avrupalı elitler imajı gerçeğe dönüşecek. Trump’ın tarifeleri ve NATO politikaları, Avrupa’yı ekonomik ve güvenlik alanında daha fazla zorlayabilir. Radikal sağın yükselişi, AB’nin normatif güç iddiasını daha da aşındırabilir, Güvenç’in 2020’de uyardığı “marjinalizasyon” kaçınılmaz hale gelebilir.

Sonuç

Prof. Dr. Serhat Güvenç’in 2020’deki analizi, Avrupa’nın “Batısızlık” krizini ve yapısal sorunlarını çarpıcı bir şekilde ortaya koymuştu. 2025’te Trump’ın ikinci dönemi, NATO’daki belirsizlikler, AfD gibi radikal sağ partilerin yükselişi ve AB’nin liderlik eksikliği, bu öngörülerin ne kadar isabetli olduğunu gösterdi. Avrupa, Güvenç’in vurguladığı stratejik vizyonu geliştirmedikçe, küresel siyasetteki çöküşü devam edecek. AB’nin yeniden tasarlanması, radikal sağla mücadele ve ABD’yle ilişkilerin yeniden tanımlanması, kıtanın geleceğini belirleyecek. Güvenç’in sözleriyle, “Avrupa, kendi çaresizliğiyle karşı karşıya” ve bu çaresizlik, 2025’te daha da derinleşebilir.

Total
0
Shares
Previous Post

AB’nin Krizi ve Türkiye’nin Rolü: Yeni Bir Ortaklık Çağrısı

Related Posts