NATO’nun Geleceği: ABD Olmadan Dişsiz Bir Kaplan mı?

Yusuf ERTUĞRAL

26 Haziran 2025’te Lahey’de toplanacak NATO devlet ve hükümet başkanları, ittifakın geleceğini şekillendirecek kritik bir zirveye hazırlanıyor. Ancak zirve öncesi, ABD’nin liderliği ve güvenilirliği üzerine artan şüpheler, NATO’nun iç dinamiklerini zorlayacak gibi görünüyor. ABD olmadan NATO ne kadar etkili olabilir? NATO içindeki gerilimler ve Avrupa’nın daha fazla sorumluluk üstlenmesi gerekliliği, ittifakın geleceğini belirleyecek sorular arasında. Türkiye’nin bu süreçteki rolü ise, ittifakın yeniden yapılandırılmasında belirleyici olabilir. Bu yazıda, NATO’nun karşı karşıya olduğu zorluklar ve Türkiye’nin bu bağlamdaki kritik konumuna dair derinlemesine bir analiz bulacaksınız.

26 Haziran 2025’te NATO devlet ve hükümet başkanları, ittifakın geleceğini şekillendirmek için Lahey’de bir araya gelecek. Ancak atmosfer gergin. Donald Trump’ın ABD’de yeniden seçilmesiyle, kimse yüksek sesle dile getirmese de şu soru yankılanıyor: En güçlü ortağı güvenilirliğini yitirdiğinde NATO’dan geriye ne kalır? Lahey Zirvesi, bu soruya yanıt ararken ittifakın karşı karşıya olduğu en büyük tehdidin dışarıdan değil, içeriden geldiğini ortaya koyuyor.

NATO, son yıllarda Avrupa’nın vazgeçilmez güvenlik garantörü olduğunu kanıtladı. Finlandiya ve İsveç’in katılımıyla jeopolitik gücünü pekiştirdi. Ancak ABD’nin rolüne dair artan belirsizlik, bu başarıları gölgede bırakma riski taşıyor. ABD, ittifakın en büyük finansörü ve nükleer caydırıcılığın temel taşı. Çoğu üye ülke, Amerikan nükleer şemsiyesi olmadan NATO’nun etkisiz kalacağından endişe ediyor. Fransa, kendi nükleer kapasitesini devreye sokma konusunda daha rahat bir tavır sergilese de, Avrupa merkezli bir nükleer caydırıcılık fikri hâlâ uzak bir hayal.

İttifak içindeki gerilimler de artıyor. Doğu Avrupa ülkeleri, Rusya’yı birincil tehdit olarak görürken, Türkiye gibi güney üyeleri Orta Doğu gibi farklı bölgelere odaklanıyor. Bu farklı tehdit algıları, savunma harcamaları, nükleer strateji veya Çin’e karşı tutum gibi konularda uzlaşmayı zorlaştırıyor. Özellikle küçük üyeler, seslerini daha fazla duyurmak istiyor ve bu çeşitlilik, NATO’nun iç dinamiklerinin karmaşıklığını gözler önüne seriyor.

Tartışmaların odağı son yıllarda değişti. Beş yıl önce Rusya’nın saldırganlığı ya da Çin’in küresel yükselişi gibi dış tehditler ön plandaydı. Bugün ise ittifakın iç istikrarı sorgulanıyor. Trump’ın NATO’ya şüpheyle yaklaşması ve Avrupalıların savunma harcamalarını artırması yönündeki baskıları, Avrupa’nın daha fazla sorumluluk alması gerektiğini ortaya koydu. Ancak ABD liderliğine alternatif modeller hâlâ yeterince tartışılmıyor. Sadece Fransa, Türkiye ve ironik şekilde ABD’nin kendisi, Washington’sız bir ittifak üzerine açıkça kafa yoruyor.

Bu durum, yaklaşan zirve için ne anlama geliyor? NATO, bir ikilemle karşı karşıya: Bir yandan Rusya ve Çin gibi dış rakiplere karşı birlik mesajı vermeli, diğer yandan ABD’ye olan bağımlılığı göz ardı edemez. Zirve, NATO içinde daha güçlü bir Avrupa ayağı oluşturmak için bir fırsat sunuyor. Avrupalı üyeler arasında daha sıkı iş birliği ya da AB savunma politikalarının güçlendirilmesi gibi fikirler öne çıkabilir. Ancak bu, siyasi irade ve ABD’nin sorgulanamaz liderlik rolü gibi alışılagelmiş anlatıları cesurca sorgulama gerektiriyor.

NATO, kritik bir eşikte. İttifak, kendiliğinden işleyen bir mekanizma değil; güven ve iş birliğine dayanıyor. Eğer ABD güvenilirliğini yitirirse, sorumluluk Avrupa’ya düşecek. Bu, sadece savunma harcamalarını artırmakla değil, stratejik bir vizyon geliştirmekle mümkün. Lahey Zirvesi, bu vizyonun temellerinin atılacağı bir platform olabilir. Ancak Avrupa, kendi güvenliğini şekillendirme konusunda cesur adımlar atmazsa, NATO’nun geleceği belirsiz bir yolda ilerleyebilir.

Türkiye’nin Konumu ve NATO’nun Geleceği

Türkiye, NATO’nun hem stratejik hem de tartışmalı bir üyesi olarak kilit bir rol oynuyor. Coğrafi konumu, güçlü ordusu ve Orta Doğu, Kafkaslar ile Karadeniz’deki etkisi, Türkiye’yi ittifakın güney kanadında vazgeçilmez kılıyor. Ancak Türkiye’nin farklı tehdit algısı, özellikle Rusya’ya karşı daha pragmatik yaklaşımı, diğer üyelerle gerilim yaratabiliyor. Türkiye, ABD’nin olası geri çekilmesi durumunda ittifakın liderlik yapısını yeniden düşünen az sayıdaki ülkeden biri. Bu, Ankara için hem fırsat hem de risk demek. Lahey Zirvesi, Türkiye’nin sesini duyurması ve NATO’nun geleceğinde daha aktif bir rol üstlenmesi için bir şans sunuyor. Ancak bu rolü etkili bir şekilde oynayabilmek, Türkiye’nin ittifak içindeki farklılıkları uzlaştırma kapasitesine ve Avrupa ile daha sıkı iş birliği geliştirme iradesine bağlı. Türkiye, NATO’nun yeniden yapılandırılmasında köprü kurucu olabilir, ancak bu, iç politik istikrar ve dış politikada tutarlılık gerektiriyor.

Total
0
Shares
Previous Post

A Fragile Island in a Fierce Moment: Cyprus Between the Guns and the Gas

Related Posts