14-15 Mayıs 2025’te Antalya’da düzenlenecek NATO Dışişleri Bakanları gayri resmi toplantısı ve 24-25 Haziran 2025’te Lahey’de gerçekleşecek NATO Zirvesi, küresel güvenlik ortamında kritik bir dönemeç teşkil ediyor. Ukrayna’daki savaş, Rusya’nın agresif politikaları ve hibrit tehditlerin artan karmaşıklığı, bu toplantıları Avrupa, ABD ve Türkiye için vazgeçilmez kılıyor. Bu yazıda, her bir aktörün bu süreçteki çıkarları, öncelikleri ve karşılaşabileceği zorluklar, ciddi ve ayrıntılı bir şekilde analiz etmeye çalışılacaktır.
ANALİZ
Avrupa’nın Güvenlik Stratejisi: Birlik ve Savunma
Avrupa, NATO’nun doğu kanadını güçlendirme ve Rusya’nın oluşturduğu tehditlere karşı koordine bir yanıt geliştirme konusunda önemli bir sınavdan geçiyor. Polonya gibi ülkeler, 2025 itibarıyla GSYİH’nın %4,7’sini savunmaya ayırarak ittifakın en kararlı üyeleri arasında yer alıyor. Ancak, birçok Avrupa ülkesi, NATO’nun %2 GSYİH savunma harcaması hedefini hâlâ karşılayamıyor. Antalya toplantısı, bu yük paylaşımı tartışmalarını yeniden gündeme taşıyacak ve Avrupa’ya savunma yatırımlarını artırma baskısını yoğunlaştıracak.
Savunma harcamalarının ötesinde, Avrupa’nın karşı karşıya olduğu tehditler çeşitleniyor. Siber saldırılar, dezenformasyon kampanyaları ve göç gibi hibrit tehditler, kıtanın güvenlik stratejisini yeniden şekillendiriyor. Antalya’da dışişleri bakanları, bu tehditlere karşı ortak bir çerçeve oluşturmak için bir araya gelecek. Örneğin, NATO’nun siber savunma kapasitesini güçlendirme planları, Avrupa’nın teknolojik altyapısını ve liderlik potansiyelini sınayacak. Ayrıca, iklim değişikliğinin güvenlik üzerindeki etkileri gibi yenilikçi konular, Avrupa’nın uzun vadeli stratejilerinde belirleyici olacak. Lahey Zirvesi, bu tartışmaları somut politikalara dönüştürme fırsatı sunarak Avrupa’nın ittifak içindeki birliğini pekiştirecek.
ABD’nin Transatlantik Liderliği: Koordinasyon ve Küresel Vizyon
ABD için NATO, transatlantik ittifakın temel taşı olmaya devam ediyor. Ancak Washington, Avrupa müttefiklerinin savunma harcamalarına daha fazla katkı sağlamasını ısrarla talep ediyor. Antalya toplantısı, bu yük paylaşımı tartışmalarının merkezinde yer alacak. ABD, özellikle Ukrayna’ya askeri ve finansal destek sağlama konusunda liderlik yaparken, müttefiklerinden daha fazla sorumluluk üstlenmelerini bekliyor. NATO’nun Ukrayna’ya yönelik yardım paketlerinin detayları, bu toplantılarda netleşecek ve ABD’nin koordinasyon rolü bir kez daha vurgulanacak.
Bunun yanı sıra, ABD, NATO’nun küresel güvenlikteki rolünü genişletme vizyonunu savunuyor. Çin’in yükselişi ve Hindistan-Pasifik bölgesindeki gerilimler, NATO’yu yalnızca bir Kuzey Atlantik ittifakı olmaktan çıkarıp küresel bir aktöre dönüştürme tartışmalarını hızlandırıyor. Antalya ve Lahey, bu vizyonun şekillendirileceği platformlar olacak. ABD, NATO’nun terörizm, siber güvenlik ve yapay zekâ gibi yeni teknolojilerle mücadelede daha aktif bir rol üstlenmesini istiyor. Ancak bu hedefler, Avrupa’nın bölgesel güvenlik öncelikleriyle çelişebilir ve ittifak içinde görüş ayrılıklarına yol açabilir. Yine de ABD’nin NATO’ya olan bağlılığı, küresel güç rekabetinde stratejik bir avantaj olarak kalmaya devam ediyor.
Türkiye’nin Stratejik Konumu: Fırsatlar ve Zorluklar
Türkiye, Antalya’daki toplantıya ev sahipliği yaparak NATO içindeki stratejik rolünü güçlendirme fırsatı yakalıyor. İttifakın güneydoğu kanadında kilit bir aktör olan Türkiye, bölgesel güvenlik endişelerini masaya taşımak için bu platformu etkin bir şekilde kullanacak. Terörizmle mücadele, özellikle PKK ve IŞİD gibi tehditler, Türkiye’nin önceliklerinin başında geliyor. Suriye’deki istikrarsızlık ve Doğu Akdeniz’deki enerji rekabeti de Antalya’da tartışılacak temel konular arasında yer alıyor. Türkiye, bu toplantıda NATO’dan daha fazla destek talep ederken, kendi güvenlik ihtiyaçlarını ittifakın gündemine taşımayı hedefliyor.
Ancak Türkiye’nin pozisyonu, Rusya ile karmaşık ilişkileri nedeniyle hassas bir denge gerektiriyor. Enerji bağımlılığı ve ticari bağlar, Ankara’yı Moskova ile diyalog sürdürmeye zorluyor. Bu durum, NATO müttefikleriyle gerilim yaratma potansiyeli taşıyor. Örneğin, Türkiye’nin geçmişte S-400 alımı gibi kararları, ittifak içinde tartışmalara yol açmıştı. Öte yandan, Türkiye’nin İsveç’in NATO üyeliği sürecindeki yapıcı tutumu, Ankara’nın ittifak içindeki etkisini artırdı. Antalya toplantısı, Türkiye’nin hem Avrupa ile Asya arasında bir köprü hem de güçlü bir bölgesel aktör olarak konumunu pekiştirme şansı sunuyor.
NATO’nun Geleceği: Stratejik Adaptasyon
Antalya toplantısı, Lahey Zirvesi’ne hazırlık niteliği taşıyor. Yeni NATO Genel Sekreteri Mark Rutte’nin liderliğinde, ittifak “savaş zamanı zihniyeti” ile savunma üretimini artırma ve yeni tehditlere karşı hazırlıklı olma hedefini vurguluyor. Ukrayna’ya destek, savunma harcamalarının artırılması ve siber güvenlik gibi konular, her iki toplantının da ana gündem maddeleri arasında. Ancak bu süreç, NATO’nun yalnızca kısa vadeli krizlere değil, aynı zamanda uzun vadeli stratejilere odaklandığını gösteriyor. İklim değişikliği, yapay zekâ ve hibrit tehditler, ittifakın 21. yüzyıl güvenlik ortamına nasıl adapte olacağını belirleyecek.
Avrupa, ABD ve Türkiye için bu toplantılar hem fırsatlar hem de zorluklar barındırıyor. Avrupa, savunma kapasitesini güçlendirerek birliğini sağlamlaştırmayı hedeflerken, ABD küresel liderliğini NATO üzerinden pekiştirmek istiyor. Türkiye ise bölgesel güvenlik önceliklerini ittifakın gündemine taşıyarak stratejik konumunu güçlendiriyor. Ancak her aktörün farklı çıkarları, ittifakın dayanışmasını sınayabilir.
Sonuç olarak
Antalya ve Lahey toplantıları, NATO’nun yalnızca acil güvenlik krizlerine değil, aynı zamanda genişleme ve bölgesel dengeler gibi stratejik meselelere de odaklanacağını gösteriyor. Bu bağlamda, Güney Kıbrıs Rum Yönetimi’nin (GKRY) NATO’ya üyelik ihtimali, ittifakın gündemine yeni bir tartışma getiriyor. GKRY’nin üyeliği, Doğu Akdeniz’deki güvenlik dinamiklerini güçlendirme fırsatı sunarken, Türkiye’nin vetosu ve Kıbrıs meselesinin çözümsüzlüğü gibi jeopolitik engellerle karşı karşıya. Bu konu, bir sonraki yazımızda ayrıntılı olarak ele alınacak.
Bu yazı, 12 Mayıs 2025 tarihinde Diyalog Gazetesi’nin günlük basılı yayında yayımlanmıştır.