Kuraklık ne kıta, ne sınır, ne de insan ayrımı yapıyor. İklim krizinin etkileri, binlerce kilometre uzaklıktaki yaşamları ortak bir kaderde buluşturdu. Almanya’nın kuzeybatısındaki Saksonya eyaletinde yaşayan Daniel Hausman ile Irak Kürdistan Bölgesi Yönetimi’ne (IKBY) bağlı Germiyan bölgesindeki Mahmud Salih, birbirlerini hiç tanımadan aynı felaketi yaşadı: Beş yıl içinde tarımsal üretimlerinin yarısını kaybettiler.
Haber – Analiz Hawraz Ahmed & Ahang Habib Hawrami
Sarışın ve mavi gözlü, 33 yaşındaki Alman çiftçi Daniel Hausman, Saksonya’nın Rochlitz kasabasında yer alan 240 dönümlük çiftliğinin solgun yeşilliğinde duruyor. Orta boylu, ince yapılı ve sessiz bir gözlemci olan Daniel, babasından miras kalan topraklara 10 yıldır azimle sahip çıkıyor. Ancak o da, iklim değişikliği karşısında çaresiz. Ürünlerinin yarısını ya kuraklığa ya da beklenmedik doğa olaylarına kaptırdı.
“Mayıs Ayı En Zoru”: İki Çiftçinin Ortak Endişesi
“Mayıs bizim için en zor ay, çünkü yağışlar çok düşük,” diyor Daniel, çiftliğindeki giderek seyrekleşen mahsul sıralarına göz gezdirerek. “Her ürünümüz elimizden kayıp gidiyor.”
Binlerce kilometre ötede, Irak Kürdistan Bölgesi’nin Germiyan yönetim birimine bağlı Kifri ilçesinin Nasaleh köyünde, 72 yaşındaki Kürt çiftçi Mahmud Salih de benzer bir kaygıyı dile getiriyor. Tozlu buğday tarlalarında genç meslektaşı Daniel’i hiç tanımadan aynı iklim sancısını yaşıyor.

“Eğer yağış iyi olursa, köyümüz yılda 80 ila 100 ton buğday üretir,” diyen Salih, ekliyor: “Ama bazı yıllar bu rakam sıfıra düşüyor, kuraklık her şeyi bitiriyor.”
Aralarında 4 bin 463 kilometre mesafe, farklı dinler, milletler ve kıtalar olsa da, Daniel ve Mahmud’un yolları aynı noktada kesişiyor: İklim değişikliğinin tarımı yok eden etkileri.
Toprak Kaybı Küresel Ölçekte
Bilimsel veriler de çiftçilerin endişelerini doğruluyor. Sheffield Üniversitesi’ne bağlı Grantham İklim Değişikliği ve Çevre Merkezi’nin 2015 tarihli araştırmasına göre, son 40 yılda dünya genelindeki tarım arazilerinin yüzde 33’ü yok oldu. Bu durum, yalnızca çiftçileri değil, tüm insanlığı tehdit eden küresel bir gıda güvenliği krizinin habercisi.
Avrupa da Muaf Değil: Almanya Kuraklıkla Mücadele Ediyor
Küresel gıda krizinin etkileri, güçlü altyapısı ve çevre politikalarıyla tanınan sanayileşmiş Avrupa ülkelerini dahi tehdit ediyor. Almanya, bu tehditten en fazla etkilenen ülkelerden biri.
Almanya Tarım, Gıda ve Toplum Bakanlığı, 15 Mayıs 2025’te yaptığı karamsar açıklamada, iklim değişikliğinin tarım sektörünü ciddi şekilde etkilediğini duyurdu. Açıklamada özellikle Kuzey Ren-Vestfalya ve Saksonya-Brandenburg eyaletlerinde yılın kurak ve yağışsız geçeceği uyarısı yapıldı.
Bu uyarının sahadaki karşılığı ise Daniel ve onun gibi çiftçilerin günlük mücadelesiyle netleşiyor.Saksonya’nın Rochlitz kasabasında 240 dönümlük çiftliğinde 60’tan fazla sebze çeşidiyle birlikte buğday ve arpa da üreten Daniel Hausman, değişen hava koşullarının bedelini doğrudan ödeyen çiftçilerden biri.
“İklim değişikliğinin ürünlerim üzerindeki etkisi çok net,” diyen Daniel şöyle devam ediyor:
“Düşük kış sıcaklıkları böcek ve bakterileri artırıyor, yüksek yaz sıcaklıkları ise toprağı kavuruyor. Geçen sezon çiftliğimin veriminin yüzde 50’sini kaybettim.”

Daniel, değişen koşullara uyum sağlayarak hayatta kalmaya çalışıyor. Artık yaz aylarında sadece sıcağa dayanıklı domates, biber ve patlıcan gibi ürünler ekiyor; karnabahar, pancar, buğday ve arpa ise yağışlı mevsimlere bırakılıyor. Bu bir tercihten ziyade, iklim krizine karşı geliştirilmiş zorunlu bir “hayatta kalma tarımı.”
Ancak Daniel’in hikâyesi tekil değil. Rochlitz’in toplam 13 bin 973 dönümlük tarım alanı, bölgesel gıda güvenliği için kritik bir alan olarak görülüyor. Bu arazilerde faaliyet gösteren birçok çiftçi benzer bir yaşam savaşı veriyor.
Durumu daha geniş perspektiften değerlendiren uzmanlar da endişeli. Bonn Üniversitesi’nden yüksek lisans, enerji ve su güvenliği alanında doktora derecesine sahip çevre bilimci Dr. Madiha Sofi, Almanya’daki iklim değişikliği verilerini uzun süredir yakından izliyor.
İklim Krizi:Sınır Tanımayan Sessiz Felaket
“Dünyanın hiçbir köşesi iklim değişikliğinden bağımsız değil,” diyor çevre bilimci Dr. Madiha Sofi. Almanya’daki gözlemlerini paylaşan Sofi’ye göre, ülkede iklim krizinin en belirgin göstergeleri, haftalar süren sıcak hava dalgaları ve su seviyeleri düşen nehirler, özellikle de Ren Nehri.
“14 ila 20 gün süren 30-37 derece arası sıcaklıklar artık olağan hale geldi. Üstelik yaz yağışlarında ciddi düşüş var,” diyen Sofi, özellikle üzüm bağlarının kuraklıktan ağır etkilendiğini ve bunun doğrudan Almanya’nın şarap endüstrisini tehdit ettiğini belirtiyor.
Ancak uyarılar yalnızca tarım sektörüne yönelik değil.
“Bu yalnızca çevresel değil, aynı zamanda ekonomik ve demografik bir kriz,” diyen Dr. Sofi şu kritik uyarıda bulunuyor:
“Çevresel göç çağının eşiğindeyiz. Şartlar kötüleştikçe, insanlar daha yaşanabilir yerlere kitlesel olarak göç edecek. Bu da barınma, enflasyon ve güvenlik alanlarında yeni baskılar yaratacak.”
Altı çocuğuyla birlikte buğday ve arpa ekerek geçimini sağlayan Mahmud Salih, tarımsal çöküşü şöyle ifade ediyor:
“10 yıl önce köyümüzde 8-9 bin hayvan vardı. Şimdi neredeyse hiç kalmadı.”
Köyün tek su kuyusunun kuruması ise, hem tarımsal hem de toplumsal çöküşün sembolü. Hükümet artık Nasaleh köyüne içme suyunu borularla taşımak zorunda.
Yakındaki Kifri ilçesinde Tarım Müdürü Mewlüd Muhammed durumu daha da net özetliyor:
“Germiyan’da toplam 1,4 milyon dönüm tarım arazisi var. Ancak iklim etkileri nedeniyle bazı köylerde nüfus yüzde 40 azaldı. Çünkü tarım artık sürdürülebilir değil.”
2013’te Kürdistan Bölgesel Yönetimi’nde başlayan mali krizden bu yana çiftçilere yönelik destekler de neredeyse tamamen durmuş durumda. “2014’ten beri çiftçilere anlamlı bir yardım sağlayamadık,” diyor Muhammed.
Dr. Sofi son olarak iklim krizinin ulusal güvenliği de tehdit ettiğini vurguluyor:
“Su kaybolduğunda, ulusal güvenlik de kaybolur. Su olmadan tarım olmaz, gıda olmaz. İnsanlar kalmaz. Köyler ölür. Toplum çözülür. Bu yalnızca çevresel değil, varoluşsal bir meseledir.”
Daniel ve Mahmud’un hikâyeleri, iklim değişikliğinin artık geleceğe dair bir senaryo olmadığını; mevcut yaşantıları kanıtlıyor.
Farklı kıtalarda yaşıyor olsalar da, günlük mücadeleleri aynı görünmez krize bağlı: kuruyan topraklarda yankılanan suskun rüzgârlar eşliğinde ilerleyen iklim krizi.
Bu sessiz krize karşı artık kolektif bir uyanış gerekiyor ve görünen o ki, dünya artık aynı dili konuşuyor: kayıp, uyum sağlama ve acil ihtiyaç.
Photo: EUROPolitika copyright | Hawraz Ahmed & Ahang Habib Hawrami