Emmanuel Macron, göreve geldiği ilk yıllardan itibaren Fransa’nın Afrika ile ilişkilerinde köklü bir dönüşüm hedefledi. Bu hedefin merkezinde, “reset” olarak tanımlanan ve Fransa’nın kıtadaki algısını kökten değiştirmeyi amaçlayan bir strateji yer aldı. Macron’a göre, Fransa hâlâ post-kolonyal dönemin gölgesinde, geçmişteki sömürgecilik mirasıyla özdeşleştiriliyor; bu da hem siyasi hem de toplumsal düzeyde güven inşa etmeyi zorlaştırıyordu. Bu nedenle, yeni yaklaşımın temel amacı, bu “tarihsel yükü” hafifletmek, askeri müdahalecilik algısını kırmak ve ekonomik-kültürel ilişkileri daha eşitlikçi, karşılıklı faydaya dayalı bir zemine oturtmaktı.
Macron bu vizyonu hayata geçirmek için çok boyutlu bir diplomasi izledi. Afrika ülkelerinin genç nüfusu ile doğrudan temas kurmak amacıyla düzenlenen gençlik zirveleri, sivil toplum diyalogları ve kültürel etkileşim programları, bu stratejinin yumuşak güç ayağını oluşturdu. Aynı zamanda, geçmişle yüzleşmenin sembolik adımları atıldı; Fransa müzelerindeki Afrika’ya ait eserlerin ve insan kalıntılarının iade edileceği yönünde önemli vaatlerde bulunuldu, bazı iade süreçleri fiilen başlatıldı.
Askeri alanda ise, Fransa’nın “Afrika’nın jandarması” rolünden çekildiğini göstermek için Barkhane Operasyonu gibi büyük ölçekli askeri misyonlar sonlandırıldı. Bunun yerine, daha esnek, yerel ordularla ortak çalışmaya dayalı ve ülke bazlı güvenlik işbirlikleri öne çıkarıldı. Ekonomik ilişkilerde, büyük devlet destekli projelerden çok, özel sektörün ve yerel girişimcilerin önünü açacak yatırım modelleri teşvik edildi. Tüm bu adımlar, Macron’un hem imaj onarımı hem de yeni tür bir ortaklık inşası çabalarının birbirini tamamlayan parçaları olarak kurgulandı.
Macron, Fransa-Afrika bağlarını “resetlemek” için hem sembolik hem de yapısal bir dizi adım attı. İlk olarak, on yıllardır Fransa’nın Afrika politikasına yön veren ve sömürge sonrası dönemde de etkisini sürdüren “Françafrique” söylemini açıkça reddetti. Bu, yalnızca kelime düzeyinde bir kopuş değil, aynı zamanda eski ağların, patronaj ilişkilerinin ve tek taraflı çıkar odaklı diplomasi anlayışının sona erdirileceğine dair bir mesajdı. 2017’den itibaren Afrika gençliğini ve sivil toplum temsilcilerini Elysee Sarayı’na davet etmesi, doğrudan ve aracısız diyalog kanalları açma çabası olarak dikkat çekti. Bu zirveler, yalnızca devlet başkanlarıyla yürütülen geleneksel diplomasi yerine, toplumun farklı kesimlerini muhatap alan bir “yeni kuşak diplomasisi” denemesiydi.
Macron ayrıca, Fransa’nın geçmişteki sömürge mirasıyla yüzleşmeye hazır olduğuna dair güçlü semboller üretti. Müzelerdeki insan kalıntılarının ve tarihi eserlerin iadesi gibi kültürel onarım adımları, hem Afrika kamuoyunda hem de uluslararası arenada geniş yankı buldu. 2025’teki Madagaskar ziyareti bu bağlamda özel bir örnek oluşturdu; zira bu ziyaret sırasında yalnızca ekonomik işbirliği değil, tarihsel hafızayı onarmaya yönelik meseleler —örneğin isimlerin iadesi, sömürge döneminde alınan kemiklerin memleketlerine dönmesi gibi— gündemin merkezine taşındı.
Tüm bu girişimler, Macron yönetiminin söylem düzeyinde “dediabolizasyon” olarak tanımlanan, yani Fransa’nın Afrika’daki imajını “şeytanlaştırılmış” konumdan çıkarıp daha pozitif, ortaklığa dayalı bir profile taşıma hedefinin parçasıydı. Bu strateji, eleştirmenlerin gözünde zaman zaman PR-odaklı bir vitrin diplomasisi olarak algılansa da, belirli ölçüde somut ve gerçekçi adımlar da içeriyordu. Hem iç siyasette —Afrika diasporasının ve göç politikalarının hassasiyeti bağlamında— hem de dış ilişkilerde Fransa’nın yeni yüzünü sergileme çabası, Macron döneminin Afrika politikasına damgasını vurdu.
Macron, Fransa’nın Afrika’daki askeri angajmanını yeniden şekillendirmek amacıyla Sahel’deki en büyük operasyonu olan Barkhane misyonunu sonlandırma kararı aldı. Bu adım, Paris’in bölgede on yıllardır süren doğrudan askeri varlığını azaltma ve bunun yerine yerel ordularla “ortaklık temelli” güvenlik işbirlikleri kurma hedefinin en görünür göstergesi oldu. Resmî söylemde bu değişim, “çekilme” değil, sorumluluğun yerel aktörlere devri olarak sunuldu; Fransa, böylece daha esnek, ihtiyaç odaklı ve siyasi olarak daha az yük getirici bir güvenlik stratejisi vaat ediyordu.
Ancak bu dönüşüm sahada beklenen şekilde işlemedi. Bir yandan Mali, Burkina Faso ve Nijer gibi ülkelerde art arda yaşanan askeri darbeler, diğer yandan bölgede hızla yayılan anti-Fransız duygular, Fransa’nın yumuşak geçiş planlarını neredeyse imkânsız hale getirdi. Yerel yönetimler, Fransa’nın çekilmesini “bağımsızlık” sembolü olarak çerçeveleyerek iç politikada destek toplarken, güvenlik boşluklarının hızla doldurulması için başka aktörlere kapı araladılar. Özellikle Rusya bağlantılı Wagner Grubu gibi paralı asker yapılarının bölgede etkinliğini artırması, Paris’in etkisini ciddi şekilde aşındırdı.
Bu gelişmeler, Barkhane’in sonlandırılmasının stratejik bir geri adım değil, kontrollü bir dönüşüm olarak kurgulandığı yönündeki resmi anlatının sahada karşılık bulmadığını ortaya koydu. Askeri varlığın küçültülmesi, Fransa’nın bölgedeki mali ve siyasi yükünü hafifletmiş olabilir; ancak boşalan alanın kontrolsüz bir biçimde başka güçlerce doldurulması, Paris’in hem güvenlik hem de diplomatik nüfuz açısından kayıplar yaşamasına yol açtı. Bu durum, Macron’un Afrika stratejisinin kırılganlığını ve sahadaki güç dinamiklerinin ne denli hızla değişebildiğini gözler önüne serdi.
2024–2025 döneminde Batı Afrika’da peş peşe yaşanan darbeler ve hükümet değişiklikleri, Mali, Burkina Faso ve Nijer gibi ülkelerle Fransa arasındaki ilişkileri ciddi biçimde gerdi. Bu ülkelerden bazıları Fransız askerlerini sınır dışı etti veya askeri işbirliğini sınırlandırdı. Aynı süreçte Rusya (Wagner ve diğer aktörler) ile Çin, ortaya çıkan ekonomik ve askeri boşluklardan faydalanarak bölgede nüfuzlarını hızla artırdı. Böylece Macron’un “dediabolizasyon” söylemi pratikte zayıfladı; Fransa’nın imajını onarma hedefi ile sahadaki gerçekler arasındaki mesafe giderek büyüdü.
Fransa merkezli şirketler de bu yeni ortamda geleneksel devlet desteğinin zayıflamasıyla birlikte Afrika’daki faaliyetlerini yeniden kurgulamak zorunda kaldı. Son haberler, firmaların daha yerel, bölgesel ve çok-aktörlü stratejilere yöneldiğini; Paris’ten bağımsız olarak ticari ilişkilerini çeşitlendirdiklerini gösteriyor. Bu eğilim, ekonomik anlamda da Fransa’nın kıtadaki ağırlığını azaltan bir faktör olarak öne çıkıyor.
Cezayir ile ilişkiler ise 2024–2025 arasında belirgin biçimde kötüleşti. Göç ve geri kabul anlaşmaları, diplomatik krizler ve iade sorunları iki ülke gündeminde sürekli yer aldı. Reuters’in aktardığına göre, Fransa 2025 yılında Cezayirli diplomatlara verilen vizelere kısıtlama getirilmesini değerlendirdi. Bu tür adımlar, taraflar arasındaki güven bunalımını derinleştirerek Macron’un “onarıcı” diplomasi söylemini sınayan gelişmeler oldu.
Afrika’da yükselen sovranist ve milliyetçi dalga, birçok hükümetin iç politikada “dış tehdit” söylemini güçlendirmesine ve Rusya ile Çin’le daha yakın ilişkiler kurmasına yol açtı. Barkhane misyonunun sonlandırılmasının ardından yönetilemeyen güvenlik boşlukları da Fransa’ya yönelik eleştirileri artırdı. Kültürel mirasın iadesi, devlet ziyaretleri ve gençlik programları gibi jestler sembolik değer taşısa da, sahadaki güvenlik, ekonomik istikrar ve bürokratik işleyiş sorunlarını tek başına çözmeye yetmedi.
Macron’un eşit ortaklık söyleminin başarılı olabilmesi, Paris’in bağımsız ve somut ekonomik fırsatlar sunmasına; teknoloji, eğitim ve altyapı yatırımlarını gerçek projelere dönüştürmesine bağlı. Aksi halde, Fransa’nın etkisizleşmesi bölgesel aktörlerin —özellikle Rus askeri şirketleri ve Çin yatırımlarının— kalıcı nüfuz kazanmasına zemin hazırlayabilir. Bununla birlikte, birçok Afrika ülkesi pragmatik biçimde Rusya, Çin, AB ve Türkiye arasında denge siyaseti izlemeye devam edecek; Paris ise rekabetçi bir aktör olarak varlığını sürdürecek, ancak tek belirleyici olma özelliğini yitirecektir.
Sonuç olarak, Macron döneminin “dediabolizasyon” girişimleri söylem düzeyinde yenilikçi, kültürel tavizler ve kurumlararası ilişkiler açısından ise anlamlı adımlar barındırıyor. Ancak sahadaki güvenlik dinamikleri, artan jeopolitik rekabet, anti-Fransız eğilimler ve ekonomik gerçekler, hedeflenen imaj dönüşümünü sınırlıyor. Söylem ile eylem arasındaki bu farkın kapanması, ancak yerel ortaklıkların güçlendirilmesi, güvenlik ve ekonomi politikalarının entegre biçimde yürütülmesi ve kalıcı projelerle desteklenmesiyle mümkün olabilir.
Referanslar:
AP News. (2025). Macron in Madagascar — state visit and cultural restitution gestures.https://apnews.com/article/emmanuel-macron-madagascar-france-0a5afb6a2f16e2e78f42a077ff5094b5.
Deutsche Welle. (27 Jul 2025). As France’s Africa policy collapses how do companies adjust? https://www.dw.com/en/as-frances-africa-policy-collapses-how-do-companies-adjust/a-73388353
Voice of Americaq News. (9 Nov 2022). Macron ends France’s Africa mission, ponders new strategy (Barkhane),https://www.voanews.com/a/macron-ends-france-s-africa-mission-ponders-new-strategy-/6826944.html.
Reuters. (6 Aug 2025). France to tighten visa rules for Algerian diplomats as deportation dispute escalates.https://www.reuters.com/world/africa/france-tighten-visa-rules-algerian-diplomats-deportation-dispute-escalates-2025-08-06/.
RFI. (25 Jan 2025). Macron’s Africa ‘reset’ stumbles as leaders call out colonial overtones.https://www.rfi.fr/en/africa/20250125-macron-s-africa-reset-stumbles-as-leaders-call-out-colonial-overtones.