Sevgili Okuyucular, Bu köşe yazısı Ağustos 2025 sonlarında ABD Kongresi’ndeki NDAA değişiklik önerilerini (Türkiye’nin Kıbrıs varlığı ve terör bağlantıları gerekçesiyle silah satışlarını kısıtlayan maddeler) ele almıştı; o tarihten bu yana, 25 Eylül’de Erdoğan-Trump zirvesi ilişkileri yumuşattı – F-35 dönüşü, F-16 modernizasyonu ve CAATSA yaptırımlarının kaldırılması gibi vaatler masaya yatırıldı, nükleer enerji anlaşması imzalandı. Ancak NDAA kısıtlamaları hâlâ Kongre’de tartışılıyor, Yunan/Rum/İsrail lobileri baskıyı sürdürüyor; zirve kısa vadeli rahatlama sağlasa da, yazının jeopolitik riskler ve diplomasi ihtiyacı uyarıları güncelliğini koruyor.
ABD Kongresi’nde, (National Defense Authorization Act) “Ulusal Savunma Yetkilendirme Yasası” (NDAA) kapsamında sunulan iki önemli değişiklik önerisi, Türkiye’nin Doğu Akdeniz politikalarını bir kez daha uluslararası arenada tartışma konusu haline getirdi. 29 Ağustos 2025 tarihli bir haberde detaylandırıldığı üzere,[1] Demokrat milletvekilleri Dan Goldman (New York) ve Josh Gottheimer (New Jersey) tarafından sunulan bu öneriler,[2]Türkiye’nin Kıbrıs’taki askeri varlığını ve Hamas gibi örgütlerle bağlantılarını gerekçe göstererek, ABD’nin Ankara’ya yönelik savunma politikalarını sıkılaştırmayı amaçlıyor. Bu gelişme, sadece bir yasa tasarısı değişikliği değil, aynı zamanda ABD’nin bölgedeki stratejik dengeleri yeniden şekillendirme çabasının bir yansıması.
Bu köşe yazısında, son gelişmeleri özetleyecek, mevcut durumu değerlendirecek ve bu değişikliklerin kabul edilmesi halinde Türkiye, Kuzey Kıbrıs Türk Cumhuriyeti (KKTC) ve Doğu Akdeniz bölgesine olası etkilerini inceleyeceğim. Amacım, ikna edici bir analizle okuyucuyu bilgilendirmek: Bu öneriler, geçici bir diplomatik gerilimden öte, uzun vadeli jeopolitik dönüşümlere kapı aralayabilir.
Gelişmeler: NDAA Değişiklikleri ve Arka Planı
NDAA, ABD Kongresi’nin her yıl onayladığı en kritik yasalardan biri. Savunma harcamalarını yetkilendirmenin ötesinde, askeri operasyonlar, silah tedariki ve ulusal güvenlik politikalarını şekillendiriyor. 2025 mali yılı için hazırlanan tasarıda, Goldman ve Gottheimer’in sunduğu değişiklikler, Türkiye’yi doğrudan hedef alıyor. İlk değişiklik, Goldman tarafından önerilen ve Savunma Bakanlığı’ndan (Pentagon) kapsamlı bir rapor talep eden bir madde. Bu rapor, Türkiye’nin Kıbrıs’ın kuzeyindeki “işgal” olarak nitelendirilen askeri varlığının ABD ve müttefikleri için yarattığı güvenlik risklerini analiz etmeyi zorunlu kılıyor. Raporun odak noktaları arasında şunlar var:
- ABD, İsrail, İngiltere, Yunanistan ve Kıbrıs Cumhuriyeti gibi müttefikler için güvenlik tehditleri.
- İşgal altındaki bölgelerde Hamas, Hizbullah ve İran Devrim Muhafızları gibi grupların terör faaliyetleri.
- Kıbrıs’taki tarihsel terör olayları ve İngiliz üslerine (Akrotiri ve Dikelya) yönelik saldırılar.
- ABD personeline ve varlıklarına yönelik tehditler.
- Türkiye’nin terör örgütlerine lojistik, finansal veya doğrudan destek sağlayıp sağlamadığı.
- ABD yapımı silahların işgal veya terör faaliyetlerinde kullanımı.
Raporun 180 gün içinde Kongre’ye sunulması gerekiyor ve büyük ölçüde sınıflandırılmamış olacak, yani kamuoyuyla paylaşılacak. Bu, şeffaflık vurgusuyla, Türkiye’nin eylemlerini uluslararası bir mahkemeye taşımak gibi bir etki yaratabilir.
İkinci değişiklik ise Gottheimer’in önerisi: ABD’nin Türkiye’ye silah satışlarını ve savunma hizmetlerini koşullara bağlamak. Bu maddeye göre, silah transferleri ancak Türkiye’nin şu koşulları sağladığı onaylanırsa gerçekleşecek:
- Yunanistan, Kıbrıs ve diğer müttefiklerin egemenlik haklarını ihlal etmeyi bırakması (hava sahası ve deniz bölgeleri dâhil).
- ABD tarafından terör örgütü olarak tanımlanan gruplara desteği kesmesi.
- Rusya gibi ABD rakipleriyle savunma işbirliğinden kaçınması (S-400 örneği gibi).
- Kıbrıs’ta ABD silahlarının işgal için kullanılmamasını garanti etmesi.
- Türkiye’deki ABD silah stoklarının tam muhasebesini sağlaması.
- Bölgedeki ABD askeri personelinin korunmasını temin etmesi.
Bu kısıtlamalar beş yıl süreyle geçerli olacak ve Dışişleri Bakanı’nın Kongre’ye düzenli brifing vermesini gerektirecek. Değişiklikler, Temsilciler Meclisi Silahlı Hizmetler Komitesi’nde görüşülüyor ve NDAA’nın savunma odaklı yapısı nedeniyle yasaya dâhil olma ihtimalleri yüksek.
Bu önerilerin arkasında, Amerikan Hellenic Institute (AHI) ve Hellenic American Leadership Council (HALC) gibi Yunan-Amerikan lobileri var. Bu örgütler, yıllardır Türkiye’nin Kıbrıs politikalarını “işgal” olarak nitelendirerek lobi yapıyor. Ayrıca, İsrail lobisinin de etkisi büyük; Türkiye’nin Hamas’a siyasi destek vermesi (örneğin, Hamas liderlerinin Türkiye’de barınması), ABD’de endişe yaratıyor. X platformunda (eski Twitter) da bu konu gündem: Örneğin, 30 Ağustos 2025’te bir kullanıcı, “ABD Kongresi’ne, Türkiye’nin Kıbrıs’taki varlığından kaynaklı ‘güvenlik risklerinin değerlendirilmesi’ iddiasıyla NDAA’da iki değişiklik önerisi sunuldu” diye paylaşmış.
Son gelişmeler, 2024’te Biden yönetiminin Kıbrıs Rum Kesimi’ne silah ambargosunu kaldırmasıyla paralellik gösteriyor. Bu, Türkiye’nin tepkisini çekmişti ve şimdi karşı atak gibi görünüyor. Kongre tartışmaları devam ederken, değişikliklerin Eylül 2025’te oylanması bekleniyor.
Durum Değerlendirmesi: Neden Şimdi ve Kim Kazanır?
Bu değişiklikler, tesadüf değil. ABD-Türkiye ilişkileri, son yıllarda inişli çıkışlı bir seyir izliyor. Türkiye’nin Rusya’dan S-400 alımı, F-35 programından çıkarılması ve Doğu Akdeniz’deki hidrokarbon arama faaliyetleri, Washington’da güven erozyonuna yol açtı. Hamas bağlantıları ise, 7 Ekim 2023 saldırılarından sonra daha da ön plana çıktı. Türkiye, Hamas’ı terör örgütü olarak görmüyor ve siyasi kanadına destek veriyor, ancak ABD bunu “teröre hoşgörü” olarak yorumluyor.
Yunan ve Rum lobileri, bu zayıf noktaları ustaca kullanıyor. AHI ve HALC, Kongre üyeleriyle yakın çalışarak, Kıbrıs’ı “stratejik bir merkez” olarak konumlandırıyor: Enerji koridorları, terörle mücadele ve NATO istikrarı açısından. Bu lobi, bipartizan destek buluyor; hem Demokratlar hem Cumhuriyetçiler, Türkiye’yi “sorunlu müttefik” olarak görüyor. Örneğin, Trump döneminde bile benzer eleştiriler vardı, ancak Biden yönetimi altında yoğunlaştı.
Türkiye cephesinden bakıldığında, bu öneriler “haksız” ve “lobi etkisinde”. Ankara, Kıbrıs’taki askeri varlığını 1974 müdahalesinin bir sonucu ve “garantör ülke hakkı” olarak savunuyor. KKTC’yi tanıyan tek ülke olarak, bu değişiklikleri “Rum yanlısı propaganda” olarak nitelendiriyor. Türk medyasında, ABD’nin Rum Kesimi’ne silah satışlarını eleştiren yorumlar artıyor: “Bu, Kıbrıs müzakerelerini baltalıyor ve gerilimi artırıyor.”
Genel değerlendirme: Bu, ABD’nin Doğu Akdeniz’de Yunanistan, Kıbrıs ve İsrail’i önceliklendirdiği bir dönemin ürünü. Enerji güvenliği (örneğin, EastMed boru hattı) ve terörle mücadele, motivasyonlar arasında. Ancak, Türkiye’nin NATO’daki rolü (örneğin, Karadeniz’de Rusya’ya karşı) nedeniyle, tam bir kopuş beklenmiyor. Yine de, bu değişiklikler kabul edilirse, ABD-Türkiye ilişkilerinde bir “dönüm noktası” olabilir.
Kabul Durumunda Etkiler: Türkiye, KKTC ve Bölgeye Yansımalar
Eğer NDAA değişiklikleri yasalaşırsa, etkileri domino gibi yayılacak. Öncelikle Türkiye için: Silah satışlarının koşullara bağlanması, savunma sanayisini vurur. ABD, Türkiye’nin en büyük silah tedarikçilerinden biri; F-16 modernizasyonu gibi anlaşmalar askıya alınabilir. Bu, yerli üretim (örneğin, TUSAŞ’ın projeleri) teşvik etse de, kısa vadede maliyetleri artırır ve NATO entegrasyonunu zorlar. Ekonomik olarak, savunma ihracatı düşebilir; Türkiye’nin ABD’ye bağımlılığı azalırken, Rusya veya Çin’e yönelme riski artar – ki bu da yeni yaptırımları tetikleyebilir.
KKTC için durum daha vahim. Değişiklikler, Kıbrıs’ın kuzeyini “işgal altındaki bölge” olarak etiketleyerek, uluslararası izolasyonu derinleştirir. Raporun terör bağlantılarını vurgulaması, KKTC’yi “terör yuvası” gibi göstermeye çalışabilir, bu da turizm, ekonomi ve diplomatik tanıma çabalarını baltalar. BM öncülüğündeki Kıbrıs müzakereleri tıkanır; Rum Kesimi, bu raporları kullanarak AB ve ABD’den daha fazla destek alır. KKTC’nin enerji hakları (örneğin, deniz yetki alanları) tartışmalı hale gelir, bu da hidrokarbon gelirlerini etkiler. Uzun vadede, KKTC’nin bağımsızlığı yerine “federasyon” baskısı artar, ancak Türkiye’nin desteğiyle direnç gösterilebilir.
Bölgesel etkiler ise geniş çaplı. Doğu Akdeniz’de gerilim yükselir: Yunanistan ve Kıbrıs, ABD desteğiyle deniz sınırlarını güçlendirir, bu da Türkiye’nin Mavi Vatan doktrinini zorlar. Enerji güvenliği açısından, İsrail-Güney Kıbrıs-Yunanistan hattı (EastMed) güçlenir, Türkiye dışlanır. Terörle mücadelede, Hamas bağlantıları nedeniyle Türkiye-İsrail ilişkileri daha da gerilir, bu da Orta Doğu’da dengeleri etkiler. NATO içinde bölünme artar; Türkiye’nin vetoları (örneğin, İsveç/Finlandiya üyeliği gibi) misilleme olarak kullanılabilir.
Olumlu senaryo? Türkiye, bu baskıyı diplomasi fırsatı olarak görür: Kıbrıs’ta iki devletli çözüm için müzakere masasını zorlar veya ABD ile yeni anlaşmalar yapar. Ancak, kabul durumunda, bölge istikrarsızlaşır – ki bu, enerji fiyatlarını yükseltir ve göç akımlarını tetikler.
Sonuç yerine…
Diplomatik Hamle Zamanı
NDAA değişiklikleri, ABD’nin Türkiye’yi “disipline etme” çabasının bir parçası. Gelişmeler, lobi gücünün ve jeopolitik kaygıların birleşimi; durum, Türkiye için uyarı niteliğinde. Kabul edilirse, Türkiye ve KKTC ekonomik-diplomatik baskı altında kalır, bölge ise yeni gerilimlere gebe olur. Türkiye’nin cevabı, yerli savunma ve çok yönlü diplomasi olmalı: AB ile ilişkileri iyileştirmek, Rusya/Çin dengesini korumak. Bu, sadece bir yasa değil, Doğu Akdeniz’in geleceğini şekillendirecek bir sınav.
[1]https://greekreporter.com/2025/08/29/us-lawmakers-target-turkey-ndaa-amendments-arms-sales/ & https://www.ekathimerini.com/politics/foreign-policy/1279336/us-lawmaker-seeks-to-limit-weapons-transfers-to-turkey/
[2]https://static1.squarespace.com/static/655fa6ca49cc6b0b64bd658b/t/68b22ab83c02703af6bb59c4/1756506808265/GOLDMAN_051_FINAL.pdf